tag:blogger.com,1999:blog-76344098919677214422024-03-14T03:03:34.715-07:00Sibel Geziyor- Uzak Dogu, Asya ve HindistanUnknownnoreply@blogger.comBlogger31125tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-62657115776134051182011-04-27T14:12:00.000-07:002011-09-17T08:19:53.353-07:00Bye Bye Udaipur<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-4FTzL1VlRkI/TnS6eRJPIeI/AAAAAAAAAq4/Id4Nnt_-G50/s1600/DSC07167.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-4FTzL1VlRkI/TnS6eRJPIeI/AAAAAAAAAq4/Id4Nnt_-G50/s320/DSC07167.JPG" /></a></div><br />
Bugün Udaipur’da son günüm. Akşam 18:05 treni ile Delhi’ye gideceğim. Delhi’de biraz dolandıktan sonra oradan havaalanına gideceğim. Uçağım 31 mart sabaha karşı 4:30’ta kalkıyor. 2:00 gibi check in yapacaklar diye düşünüyorum. Bu sebeple o gün Delhi’de bir otelde kalmama gerek yok. Biraz sefillik olacak ama eve gittiğimde bol bol dinlenirim diye düşünüyorum.<br />
<br />
Trenin kalkış saatine kadar Udaipur’da aylak aylak dolaştım. Kendime hal hal aldım. Sari siparişim vardı onu hallettim. Bir de buranın meşhur pazarı Mandi pazarından Darjeleeng ile Assam tea satın aldım. Tabii bir de avucuma Hint kınası yaptırttım. Fena olmadı.<br />
<br />
Hindistan maceram Udaipur ile son buluyor. Bu seferki de güzel geçti. Thailand, Kamboçya, Burma’da dahil olmak üzere benim süprizlerle dolu güzel bir tatil oldu. Güzel insanlarla tanıştım. Kutsal yerlerde bol bol dualar ettim. Gelmişken bir de kendimi eğittim. Daha başka ne isteyebilirim ki Şam’da kayısı olayı…<br />
<br />
Seyahatim süresince bana destek olan tüm dostlarıma çok teşekkür ediyorum. Yazılarımın editörlüğünü yaptığı için Kuzenim Figen’e ayrıca teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Bir sonraki seyahatime kadar hoşçakalın , sevgiyle kalın…..<br />
<br />
<br />
<br />
Şimdilik Hoşcakalın<br />
<br />
.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-22589645557724575762011-04-27T14:06:00.001-07:002011-09-17T08:13:43.527-07:00Udaipur ,The romantik city<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-aZZhvx7l83s/TnSwmGsQXjI/AAAAAAAAAqA/k_acbgU-4hI/s1600/DSC07031.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-aZZhvx7l83s/TnSwmGsQXjI/AAAAAAAAAqA/k_acbgU-4hI/s320/DSC07031.JPG" /></a></div><br />
<br />
27 Mart günü her zamanki gibi erkeden kalktım ve dışarıya çıktım. Kaldığım guest house’tan çıktıkan sonra bir ne göreyim sokaklar bomboş.. “Hay Allah bu saatte kimsenin olmadığını unutmuştum” diye geçirdim içimden. Yapacak bir şey yoktu. Yarın sabah kalkınca biraz kitap okuyup daha geç dışarıya çıkmaya karar verdim. Biraz yürüdükten sonra bugün gitmeyi planladığım Hotel Lake Pichola’da güzel bir kahvaltı yaptım. Restauranta girdiğimde benimle birlikte bir masa daha vardı. Sabahın erken saatlerinde Udaipur’da yaşam yoktu. Kahvaltıdan sonra nehrin diğer yakasında biraz daha dolaştım. Sonra Munson sarayı ile Shilpgram köyüne gitmek için motor rikşa ile anlaştım. Rikşa şöförü şöförlük yanında bana çevreyi tanıtıyor yani bir de rehberlik yapıyordu. Ooh ohh dedim içimden çok şanslıyım. <br />
Munson sarayının girişine geldiğimizde, bizi bir sürpriz bekliyordu. Beni sarayın bulunduğu tepeye çıkartacak arabanın henüz gelmediğini söylediler. Munson Sarayı şehrin en tepesinde ormanlık alanın içindeydi. Benim rikşa şöförü yukarı çıkabilmek için neler yapılacağı konusunda kapıdaki adamla konuştu. Aralarında aldıkları karara göre bilet kesen adamın motosikletini benim rikşa şöförü kullanacak ve beni Munson sarayının olduğu tepeye çıkartacaktı. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-iZJ9ZTD9GWI/TnSxd2I7W-I/AAAAAAAAAqI/jaO7DnghNio/s1600/DSC07032.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-iZJ9ZTD9GWI/TnSxd2I7W-I/AAAAAAAAAqI/jaO7DnghNio/s320/DSC07032.JPG" /></a></div><br />
Tepeye kendi kaynaklarımızla çıkıyor olmamıza rağmen yukarı çıkış araba parasını ödemem konusunda ısrar ediyorlardı. Tamam ne yapalım dedim buraya kadar geldik, benim rikşa şöförü hem fikir ise araba ile yukarı çıkış ücretini de ödemekten başka çaremiz yoktu. Ve motosiklet ile Muson sarayına doğru yol aldık. Saray, City Palace’e göre çok küçüktü. Yalnız buradan Udaipur’u 360 derece görünüyordu. Munson sarayını gezdikten sonra Shilgram köyüne doğru yola çıktık. Burası örnek bir köydü. Rajastan, Gujarat, Goa ve Maharashta bölgelerinde evlerden örnekler inşa edilmişti. Köyü gezmek için burada da bir rehber kiraladım. Rehber daha önce öğretmen olan bilgili bir beydi. Burada hem rehberlik yaparak para kazanıyor hem de bu bölgedeki fakir halkın çocuklarını eğitiyordu. İlk olarak Rajastan evini gezdik.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-WKzuzuPlqpI/TnS1XoHITvI/AAAAAAAAAqY/BUVv1Ggdz-I/s1600/DSC07053.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-WKzuzuPlqpI/TnS1XoHITvI/AAAAAAAAAqY/BUVv1Ggdz-I/s320/DSC07053.JPG" /></a></div><br />
Evin etrafı özel rüzgara karşı korumalı topraktan yapılmış duvarla çevrilmişti. Duvarla çevrili alan içinde oturma odası, yatak odası, mutfak ve banyo için ayrı ayrı evler yer alıyordu. Evin dışında ise küçük bir temple’da inşa etmişlerdi. İnek pisliği, toprak ve otun su ile karıştırılarak bahçe duvarları inşa edilmişti. Bu alışım, insanları hem sivrisineklerden hem de sıcaktan koruyormuş. Bir sonraki örnek ev Gujarat’a aitti. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-coIGwy4-XgA/TnS3VpCkzjI/AAAAAAAAAqg/uHlKGodydlU/s1600/DSC07069.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-coIGwy4-XgA/TnS3VpCkzjI/AAAAAAAAAqg/uHlKGodydlU/s320/DSC07069.JPG" /></a></div><br />
Gujarat Mamatma Gandhi’nin doğduğu şehirdi. Rehberin söylediğine göre Gujarat’ta yaşayanların eğitim düzeyi diğer bölgelere göre daha gelişmişmiş. Bu bölgede yaşayan halk sadece büyük bir odası olan evde yaşıyorlarmuş. Bu tek oda içinde mutfak, oturma odası, yatak odası yer alıyordu. Çocuklardan biri evlenince aynı evin yanına bir ev daha inşa ediyorlarmış. Mutfak dolapları ile giyecek dolapları da aynı şekilde odanın duvarında sıralanmışlardı. Evin duvarına bir sürü kırık ayna parçaları yapıştırılmıştı. Bembeyaz duvarlar bir sürü minik ayna ile süslenmişti. Duvarlardaki aynalar mum ve gaz yağı ile ışıkla aydınlatma yapıldığında ışığın her tarafa yayılmasını sağlıyor hem de duvara güzel bir görünüm veriyordu. Aynaları duvarlara yapıştırmalarının ayrı bir nedeni de Şeytan eve girince aynalar aracılığıyla kendi yüzünü fark edecek ve orada daha fazla kalmak istemeyecekti. <br />
Gujarat bölgesindeki evden sonra Goa bölgesine ait eve geldik. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-nIE7EHxghSg/TnS4QZ-T49I/AAAAAAAAAqo/186MIHeTL0I/s1600/DSC07076.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-nIE7EHxghSg/TnS4QZ-T49I/AAAAAAAAAqo/186MIHeTL0I/s320/DSC07076.JPG" /></a></div><br />
Goa evleri de mutfak, yatak odası ve oturma odası olmak üzere 3 ayrı odadan oluşuyordu. En son gittiğimiz ev ise Maharashta bölgesine aitti. Maharshta bölgesi genelde dağlık bir bölgeymiş, iklim şartları sebebiyle evler çabuk bozulduğundan bulabilecekleri saz ve otlar gibi en ucuz malzemeleri kullanarak evleri inşa ediyorlarmış. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-62k5SxL5vyE/TnS48qIVHrI/AAAAAAAAAqw/4Lix2YpQ5Vg/s1600/DSC07072.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-62k5SxL5vyE/TnS48qIVHrI/AAAAAAAAAqw/4Lix2YpQ5Vg/s320/DSC07072.JPG" /></a></div>Shilpgram’ı gezdikten sonra Udaipur’un şehir merkezine gittik. Jagdish Temple’a uğrayıp Ganesh’e dua ettikten sonra dün gittiğim cafeye tekrar gidip Darjeleeng çayı içmeye karar verdim. Burada benim gibi gezmeye gelmiş İngiliz bir adamla lafladık. O da yılın 6 ayı Londra’da diğer altı ayı ise Hindistan’da geçiriyormuş. Daha bir müddet daha buradaymış. Her sene Londra’da bir ev alıyor içini dekore ettikten sonra satıyormuş. Kazandığı para ile de Hindistan’ı geziyormuş. Çoğunlukla Rishikish’e gidiyormuş. Rishikish’i görmüştüm. Güzel bir yerdi ama uzun süre kalınabilirmiydi bilmiyorum. Bu fikrimi paylaştığımda Rishikedh’te yaşayan arkadaşları olduğunu söyledi. İşte şimdi Rishikesh’te kalma olayı anlamlı hale gelmişti.<br />
O gün akşam kaldığım guest house çok yakın olan Natural View isimli restauranta gittim. Pichola nehrine bakan güzel bir manzarası vardı. Kendime sizzler ısmarlayıp afiyetle yedim. Sizzler buharda pişirilmiş sebze yemeği. Servis yapılırken adeta pişmeye devam ediyormuş gibi çıtır çıtır ses çıkartarak getiriliyor. Çıkardığı ses ile restauranta yemeğe gelenlerin bayağı ilgini çekti diyebilirim. <br />
Yemekten sonra fazla dolanmadan kaldığım guest house’a gidip uyudum. Bugün çok yorulmuşum gibi geldi,güzel bir uyku iyi gelecekti...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-41128540953533694652011-04-27T14:04:00.000-07:002011-09-17T07:20:00.551-07:00Hello Udaipur<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-umYJfVzVaSA/TnSk-kujANI/AAAAAAAAAow/rwUO2x9Np0Y/s1600/DSC06853.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-umYJfVzVaSA/TnSk-kujANI/AAAAAAAAAow/rwUO2x9Np0Y/s320/DSC06853.JPG" /></a></div><br />
26 Mart günü sabahı erkenden tren ile Udaipur’a geldim. Gece yaptığım tren yolculuğum gerçekten de fena geçmemişti. Son derece heyecanlı ve dinamik olarak Udapur’u bir an evvel görmek için can atıyorum. <br />
Trenden indikten sonra kısa bir arayıştan sonra motor rikşa kiralayarak Bodhgaya’dayken İngiliz dostumun tavsiye ettiği Lal Ghat Guest House’a gittim. Bindiğim rikşa şöförü benden bir gün önce 2 Türk’ün daha Udaipur’a geldiğini söyledi. Türk kelimesini duyunca birden heyecanlandım şanslıysam belki de şehirde onlarla karşılaşabilir diye düşündüm. Neyse motora bindikten sonra yol boyunca etrafı inceledim, Udaipur’dayken neler yapabilirim diye kafamda planlar yaptım. Sokaklarda ilerlerken ilk gözüme çarpan şey dükkanların hiç birinin daha açılmadığıydı. Udaipur’da hayat geç başlıyor olmalıydı. <br />
Kısa bir şehir gezintisinden sonra Lal Ghat guest’e vardım ilk olarak gözüme çarpan konumunun oldukça çok güzel olmasıydı. Odamın manzarası da çok güzeldi, öyle ki kaldığım odadan Hotel Pichola’yı ve Pichola nehrini görebiliyordum. Odamın önünde bir balkon ve çok güzel siklamen renginde begonfiller salınıyordu. Tek kelime ile Udaipur çook romantik bir yerdi. Geçmişte mihraceler bayağı keyifli zamanlar geçirmiş olmalı diye düşündüm. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-CVnah_Fkk1c/TnSlmbb-JOI/AAAAAAAAAo4/L4xZH2ijkzw/s1600/DSC06862.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-CVnah_Fkk1c/TnSlmbb-JOI/AAAAAAAAAo4/L4xZH2ijkzw/s320/DSC06862.JPG" /></a></div><br />
Odama yerleştikten sonra güzel Pichola nehrini seyrederek kahvaltı yaptım. Kahvaltıdan sonra Udipur’a yakın bazı güzel yerleri görmek amacıyla birkaç tur acentasına ismimi ve telefonumu bıraktım. Şu an düşük sezon olduğu için gezi için grup ayarlamaları biraz zor olabilir ama bakalım şansıma ne çıkar ise ,haber bekleyeceğim. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-ToXcSZj9RY4/TnSmWjqgLzI/AAAAAAAAApA/A6FMA4U5JaY/s1600/DSC06978.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-ToXcSZj9RY4/TnSmWjqgLzI/AAAAAAAAApA/A6FMA4U5JaY/s320/DSC06978.JPG" /></a></div><br />
Bugün görmeyi planladığım City Palace Rajastan’ın en büyük saraylarından birisi. Sarayın tamamının inşa edilmesi 400 kusur yıl sürmüş. Mihracenin Maharana’nın ailesi halen bu sarayın belli bir bölümünde yaşamlarını sürdürmekteymiş. Mihraça Maharana’nın 3 karısı varmış,ancak hiç çocuğu olmamış. Bunun üzerine yeğenini evlat edinmiş ve böylece soyunun devamını garantilemiş. Mihrace Maharana, geçmişte muson yağmurları zamanında Muson Palace’a gidermiş. <br />
Bu kısa hoş hikayeyi duyduktan sonra ilk iş olarak yarın Muson place’ı gezmeyi düşünüyorum. City Palace’ın tamamını Hintli bir rehber kiralayarak tam bir saatte gezdim. Geçmişte burada yaşamak muhteşem olurdu herhalde özellikle de bu sarayda. <br />
Daha sonra City Palace ‘dan sonra buranın en meşhur temple’ı olan Jagdish Temple’ını görmeye gittim.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-DXjz0lwQOA4/TnSnDjcjvtI/AAAAAAAAApI/X8AsIgAYzeE/s1600/DSC06990.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-DXjz0lwQOA4/TnSnDjcjvtI/AAAAAAAAApI/X8AsIgAYzeE/s320/DSC06990.JPG" /></a></div><br />
Jagdish temple’ına geldiğimde öğlen duası yapılıyordu. Adet gereği de dua bittikten sonra da dua için gelen halk hep birlikte şarkı söylediler. Jagdish temple’ında gün içinde 4 defa dua yapılıyormuş. Akşam 7:00’de yapılan dua ritüelinde şarkı söylemek yanında dansta dansta ediliyormuş. O günkü öğlen duasında ise ; rengarenk elbiseleri ve enteresan müzik aletleri ile dua eden son derece enteresan bir dua seramonisi sergileyen Udaipur halkını seyretmek çok hoşuma gitti. Özellikle biz yabancılar için gerçekten çok enteresan bir deneyim ,görmenizi tavsiye ederim. Jagdish Temple’nın etrafında 4 ayrı tanrı için ayrıca 4 küçük temple inşa etmişler. Etraflarında kısa bir gezintiden sonra en sevdiğim tanrılardan Ganesh’in bulunduğu küçük temple’a gidip Ganesh’e saygılarımı sundum. Kısaca bahsetmek gerekirse Ganesh ; şans ve şevkati temsil ediyor,benim de en benim favori tanrılarımdan. <br />
Bu kadar gezmeden oldukça yorulmuştum o yüzden Ganesh Jagdish Temple’i iyice gezdikten sonra sonra City palace’a giderken gözüme kestirdiğim cafeye gittim. Tahmin ettiğim gibi cafenin tüm ürünleri çok güzeldi. Güzel bir darjeleng çayı ile birlikte lezzetli bir browni yedim. Uzun zamandır ilk defa bu kadar keyifli bir çay içiyordum.<br />
İyice karnımı doyurduktan ve dinlendikten sonra saatime baktım, saat tam 14:00 dı. Biraz etrafta dolaşıp internete giderim diye düşünürken gözümü “Henna Yapılır” tabelası çarptı. Hindistana gelipte Henna yaptırmamak olmaz diye düşünerek hemen oraya doğru yöneldim ve kısa bir pazarlıktan sonra 2 ayağıma ve sağ elime olmak üzere hepsine birden güzel bir hint kınası yaptırdım.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-xg7UFA466r4/TnSnvxfDWvI/AAAAAAAAApQ/6jARR9tDAeQ/s1600/DSC06984.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-xg7UFA466r4/TnSnvxfDWvI/AAAAAAAAApQ/6jARR9tDAeQ/s320/DSC06984.JPG" /></a></div><br />
Hennalarımı yaptırdıktan sonra tekrar sokaklara döndüm ,etrafı gezerken birden çok sevdiğim Zafer Bey ( Zafer bey Hindistan gezileri düzenler kesinlikle güvenebilirsiniz. ) ve Mine Hanım geliyorlar. Udaipur’a geldiğimde bindiğim motor rikşanın şöförü sizden önce 2 türk geldi derken anlaşılan Zafer ile Mine hanım’ı kastetmişti. Dünya gerçekten çok küçük tanımı Zafer bey ile Mine hanım ile Udaipurın sokaklarından birinde karşılaşmamıza çok uyuyor. Ancak maalesef onlarında Udaipur’daki son günleriymiş. Udaipur’dan sonra ilk olarak; fareler tapınağı sonra da Simla’ya gideceklermiş. Dediklerine göre ,Simla şehri Hindistan’daki diğer şehirlerden farklı olarak yere tükürme, sokağa tuvaletini yapma ve sigara içmenin yasak olduğu bir şehirmiş. Hindistan’ı gezmek isteyenler bu şehri gezi listerine dahil etmeleri çok iyi olur. Zafer bey’lerle ayak üstü sohbet ettikten sonra akşam Dharonhar’da Rajastan dans gösterilerinin yapılacağı yerde buluşmak üzere ayrıldık. <br />
Akşam saat 7 :00 Zafer bey’lerle buluşmak üzere Dharonhar’a gittim. Gösteri muhteşemdi. Rengarenk kıyafetler, enteresan müzik aletleri, değişik dans stilleri ile gerçekten görülmeğe değer bir gösteriydi. Gösteriden sonra buranın romantik 5 resturantından biri olan Jagat Niwas Palace Hotelin restaurantına gittik. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-KqPYsHpLvDI/TnSrfohrwmI/AAAAAAAAApg/m0xMEb37SJM/s1600/DSC07003.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-KqPYsHpLvDI/TnSrfohrwmI/AAAAAAAAApg/m0xMEb37SJM/s320/DSC07003.JPG" /></a></div><br />
Jagat Niwas Palace oteli çok güzeldi. Keşke burada kalsaydım dedim içimden. Otelin restaurantında çok keyifli bir akşam yemeği yedik. Otel, City Palace’ın tam karşısında idi ve muhteşem Pichola nehrine bakıyordu. Şansımıza o gece City palace’da bir düğün vardı ve yemeğimizi yerken atılan havai fişekleri ile çok eğlendik. Yolunuz buralara düşer ise kesinlike Jagat Niwas Palace’ta kalın derim. Özellikle balayı çiftleri için muhteşem, hem hesaplı,hem büyülü, hem romantik, hem temiz,hem keyifli, hem… , hem…, hem…., ( artık sonrasını sizin hayal gücünüze bırakıyorum)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-7USv-MIvK9U/TnSsB30TwKI/AAAAAAAAApo/G-MyEl_B-AI/s1600/DSC07022.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-7USv-MIvK9U/TnSsB30TwKI/AAAAAAAAApo/G-MyEl_B-AI/s320/DSC07022.JPG" /></a></div><br />
<br />
Zafer bey’lerle vedalaştıktan sonra odama gittim ve güzel bir uyku çektim. İlk günüm fena geçmemişti. Bakalım yarın neler olacaktı?<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-13777462920369922532011-04-27T14:02:00.000-07:002011-09-17T06:44:10.709-07:00Bye Bye Boddhgaya<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-8qHGUN1Dj8Y/TnSgO0r0tuI/AAAAAAAAAoQ/ez0sTXyIKWI/s1600/DSC06737.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-8qHGUN1Dj8Y/TnSgO0r0tuI/AAAAAAAAAoQ/ez0sTXyIKWI/s320/DSC06737.JPG" /></a></div><br />
22.3.2011, Bugün eğitimin son günü. Geshe Ven. Ngawang Sonam Mind and 51 Mental Factor eğitiminin içeriği tamamladığı için bize Emptiness kavramı hakkında bilgi verecek. “Emptiness” konusu son zamanlarda bir çok kez önüme geliyor. Bundan sonra buna çalışacağım galiba. Kavramsal olarak anlamını anlayabiliyorum ama hayata uygulama aşamasında zayıf kalıyorum. Çünkü emptiness şu ana kadar hayata bakış açımın tam tersi. Zihnimin bu kavrama alışması, özümsemesi ve bunu deneyimlerime aktarmam bayağı zaman alacağa benziyor. Zaten tüm Budist kitaplar da böyle söylüyor. Emptiness’i tam olarak anlamanız demek aydınlanmak gibi bir şey oluyor. Emptiness ile geçen sene Tushita’daki ilk eğitimimde Heart sutra ile birlikte dikkatimi çekmişti. Heart sutranın tamamı tek bir sayfadan oluşuyor ama bu sayfada yazanın anlaşılabilmesi için yüzlerce sayfalık bir sürü farklı kitap yazılmış durumda.. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-E04LLF5MS6E/TnSgw6CADHI/AAAAAAAAAoY/eNdfNo1iVas/s1600/DSC06746.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-E04LLF5MS6E/TnSgw6CADHI/AAAAAAAAAoY/eNdfNo1iVas/s320/DSC06746.JPG" /></a></div><br />
Öğleden sonra eğitim bittikten sonra katılımcılardan Tibetli Pema ile birlikte Mahabodhi temple’nın merkezine gittik. Bima internet cafeye gitti. Ben de Mahabodhi temple’a doğru yol aldım. Bugünkü amacım burada okunması makbul olan bir “King prayer”,”Heart Sutra”,”Prostration to the 35 confession Buddha”, “Lam Rim Prayer”, dualarını okumaktı. İlave olarak” 21 Tara”,” Prayer to Generate Bodhicitta” okumak istiyordum. 21 Tara yı çok seviyorum. Tara, kadın Buddhalardan, onun için “dakinis” de diyorlar. Dakinisin anlamı ise “Sky Walker”, Anlayacağınız geçmişte bizim Tara , uzaydan gelmiş olabilir. 21 Tara her derde devaymış ve gerçekten işliyormuş. Valla bu kutsal yerde beni gören, konuşan, hatırlayan, dokunan ve konuşan herkese yaptığım bu duaları adadım.. İşe yarayıp yaramadığını siz bana söylüyor olacaksınız. <br />
Mahabodhi Temple’da dualarımı bitirdikten sonra Pema ile saat 16:00 da Thai Temple’da buluştuk. Pema ile birlikte önce Thai sonrada sırasıyla Bhutan ve Japan Temple’ını gezdik. Japan Temple’ında saat 17:00 da hem dua ediliyor hem de meditasyon yapılıyordu. Pema ile biz de bu ritüellere katıldık. Ve sonra bisikletli rikşa ile Root ints ne doğru yol aldık. Pima ailesini Tibet’te bırakmıştım , Dharamshala’da yaşıyordu. Root inst yolunda internet Cafeye geldiğimizde rikşa indim. Uzun süredir maillerime bakmamıştım. Bir de ne göreyim bizimkiler beni bayağı merak etmişler. Halbuki anneme ayın 24 ünü kadar irtibat halinde olamayacağımı söylemiştim. Neyse yaşıyor olduğumu bildirdikten sonra birikmiş maillerimi okudum. İşim bittiğinde hava kararmıştı. Root inst. giden yol üzerinde de hiç ışık yoktu. Bodhgaya için geceleri sokağa çıkmanın tehlikeli olduğunu söylemişlerdi. Karanlıkta yürürken biraz tedirgin olmuştum. Allahtan cep telefonumun lambası vardı. Hızla yürümeye başladım. Arkamdan 2 genç merhaba diye bağırdı. Hoppala dedim normalde Hintlilerin konuşkan bir millet olduğunu biliyorum ve gündüzleri ısrarcı sorularına sabırla dayanıyorum ama gecenin bu saatinde hafif tedirginim. Ne bileyim. Neyse Merhaba diyen bu 2 gence ben de merhaba dedim. İkisi de üniversite öğrencisiydi ve root inst nün bulunduğu mahallede oturuyorlardı. Biraz rahatlamıştım. Artık istedikleri soruları sorabilirlerdi ki başladılar. Ailem var mı? Evli miyim? Çocuğum var mı? Neden evlenmedim? Neden evlenmedin sorusundan sonra başka bir soru gelmemesi için “ bu Allahın işi benim yapabileceğim bir şey yok “ dedim. Bizim 2 genç bu yanıtım üzerine “ Hımm yani Rahibe therasa gibi öyle mii dediler “ Bu lafa karşılık gülümsemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Neyse ki Root int.nün önüne gelmiştik. Vedalaşarak ayrıldık. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-9JyVZWC7cz0/TnSiHdxSgcI/AAAAAAAAAog/xMI5PLv7_fI/s1600/DSC06810.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-9JyVZWC7cz0/TnSiHdxSgcI/AAAAAAAAAog/xMI5PLv7_fI/s320/DSC06810.JPG" /></a></div><br />
Ertesi gün hem sabah hem de öğleden sonra Mahabodhi temple’ına gittim. Yine aynı dualarımı yapıp birkaç fotograf çektim. Tekrar Buddha agacının önüne geldim, Buddha ağacının önünde dua eden, temple etrafında kora yapan, Buddha’ya saygılarını sunan insanları izlemek çok keyifliydi. Ertesi sabah Mahabodhi temple gelir gelmez tekrar Boddhi ağacının olduğu yere gittim. Ve dualarımı yapmaya başladım. Sonra tekrardan unuttuğum kişilere yaprak toplamaya çalıştım, bu arada rüzgarın etkisiyle yere düşen Buddha ağacı yapraklarını toplamak için özel strateji geliştirmek gerekiyor. Çünkü orada bulunan herkes Boddhi ağacından düşen yaprağa sahip olmak istiyor. Yaprak yere düşünce ilk ben gördüm, ben alacağım diyemiyorsunuz tabii. Sabırla size yakın bir yere Buddha ağacının yaprağını bırakmasını bekliyorsunuz. İçimden bugün fazla yaprak toplayamayacağım galiba diye düşündüm çünkü hiç rüzgar esmiyordu. Düşen bir iki taneyi de hemen birisi alıyordu. Duamı okurken içimden eğer şu anda bodhi ağacından tam önüme bir yaprak düşer ise hayatımın şu döneminde doğru yoldayım demektir dedim. Bunu söylerken bir yandan da Sibel ya kendini çok riskli bir duruma sokuyorsun diye düşündüm. Bodhicitta ile ilgili duaya sıra geldiğinde, Bodhicitta aşamasına gelsem de tüm insanlara karşı nötr hisler besleyip sadece şevkat ve sevgiyi hissedebilsem ne kadar rahat olurdu diye düşündüm. O an içimden birden bedenimden duygular yükselmeye başladı. Gözümden yaş damlayacaktı ki birden pat diye önüme bir yaprak düştü. Çok sevinmiştim. Doğru yolda olduğumun işareti gelmişti.Kısa bir dua dan sonra yapraklarımla beraber vedalaştım Sevgili Buddha ağacıyla.... <br />
<br />
Bu arada Buddha ağacının bulunduğu yerde dua ederken etrafınızda bir sürü sinek ve biraz da karınca ile karşılaşmanız mümkün. Tam başımın arkasında boynumun başladığı yerde bir kaşınma oldu ve elimi oraya götürdüm ve elime bir şey geldi bir de baktım karınca hemen onu yere bıraktım ama minik karıncayı sıkıştırıp öldürmüş olabilirdim. Tam da mindfulness eğitimi alırken bu da olur mu dedim. Dikkat etmeliydim diye düşünürken; eğer bu karınca yaşar ise doğru yolda olduğumun işaretidir dedim. Şansımı bayağı zorluyordum ama neyse bir kere laf ağzımdan çıkmıştı. Yerde ölü bir şekilde yatan karıncayı izliyordum. Dua okurken de arada bir hareket edip etmediğini kontrol ediyordum. Belki de sadece bayılmıştı. Zavallı benim dikkatsizliğim yüzünden vefat etmişti. Aradan 10 dakika geçti tekrar karıncaya doğru baktığımda ve bir de ne göreyim bizimki hareket etmeye çalışıyordu. Hadi be dedim mucize mi bu !!!!. Yok canım ……. Karınca sadece bayılmıştı ve şimdi kendine gelmişti olaya fazla anlam vermeye gerek yoktu. Önemli olan karınca halen yaşıyordu ve karmama yeni bir kötü kayıt eklenmemişti. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-e8yP9wiLG4s/TnSjQ5H0ycI/AAAAAAAAAoo/Wh96FPRMafU/s1600/DSC06817.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-e8yP9wiLG4s/TnSjQ5H0ycI/AAAAAAAAAoo/Wh96FPRMafU/s320/DSC06817.JPG" /></a></div><br />
Bu manastırda son birkaç gündür önemli deneyimler yaşamıştım, güzel ve keyifli bir kaç gün geçirmiştim, ne şanslıyım diye düşündüm...<br />
O gün sabah ve öğleden sonraki duaları yaptıktan sonra akşam root ints.de Pancen Lama ile ilgili filmi izledim. Ben filmi izlerken Root inst’u otel olarak kullanan İngiliz kız geldi. O da benimle birlikte filmi izlemeye başladı, sonra aralarda konuşmaya başladık, 8 haftadır Hindistanı geziyordu. Hindistandan sonra Güney Afrika’ya oradan da Peru’ya geçecekti. Ardından buranın müdavim monklarından biri geldi. O da bizimle Panchen Lama’nın hikayesini anlatan filmi izledi. Panchen Lama, Dalai Lama Tibet’i terk ettikten sonra onun yerini alan büyük bir hoca. O da Dalai Lama ve Karmapa gibi öldükten sonra reenkarnasyonu izlenen önemli kutsal kişilerden, Panchen Lama 1989 yılında ölüyor ve reenkarnasyonu Dalai Lama tarafından teyit edildiğinde Çinliler tarafından ortadan kaldırılıyor yani hapishaneye konuluyor. Çinliler sonradan yine Tibetteki rahipler yardımıyla yeni bir Panchen Lama reenkarnasyonu buluyorlar. Bu şekilde Dalai Lama tarafından onaylanan 10. Panchen Lama’nın doğru olmadığı intibasını bırakıyorlar ve bu şekilde Dalai Lama’nın güvenilirliğini sarsmaya çalışıyorlar. Yani bildiğiniz hain politik oyunlar oynanıyor. Gelenek gereği önemli kişilerin reenkarnasyonu Dalai Lama tarafından onaylandığı için Tibetliler Çinlilerin bulduğu Panchen Lama’yı kabul etmiyorlar. İnsanın aklına Dalai Lama ekibi Panchen Lama’yı deklare etmeden önce çocuğu Hindistan’a getirebilselerdi gibi düşünceler geliyor ama gerçeğin ne olduğunu tam bilmemiz zor. <br />
Film bittikten sonra odama geldim ve Bodhgaya yazılarımı tamamladım. Yarın Bodhgaya’da son günüm. Akşam 22:39 ‘da Bodhgaya’dan Yeni Delhi’ye kalkan bir trenim var. Saat 10:00 da yeni Delhi’de olacağım akşam 21:00 da da Udaipur kalkan trene bineceğim. Biraz yoğun ve yorucu bir yol bekliyor beni. Udaipur’u çok methediyorlar. Bakalım ben nasıl bulacağım <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-29812008286227338172011-04-27T14:01:00.001-07:002011-09-17T06:24:23.729-07:00Full Moon, Buddha Yıllar Önce Bu Gün Aydınlanmış<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-ApMUjYV8INg/TnSdd1GnXEI/AAAAAAAAAnw/nuErcpoe9IM/s1600/DSC06597.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-ApMUjYV8INg/TnSdd1GnXEI/AAAAAAAAAnw/nuErcpoe9IM/s320/DSC06597.JPG" /></a></div><br />
Bugün, önemli gün.. 19 Mart Dolunayı . Yıllardır ay hiçbir zaman bu kadar dünyaya yakın olmamış. Belki de Tokyo’daki depremlerin sebebi budur diye düşündüm. 19 mart dolunayının önemli olmasının sebebi Buddha’nın yılın bu dönemindeki dolunayda Boddhi ağacının altında aydınlanmış olması. Buddha aydınlandıktan sonra 15 gün boyunca bir sürü mucize gerçekleşmiş. Bugün tüm sevdiklerim ve sevmediklerim için dua etmeliyim diye düşündüm. Kararlıydım hiç ayorım yapmayacaktım. Herkes bu günden nasibini almalıydı<br />
Sabah saat 7:00 da meditasyon dersine gittim. Hocamız Geshe Ven. Ngawang Sonam Sabah monklarla özel praying yapacaklarından 9:30 daki derse geç gelebileceğini söyledi. Bende dualarıma bir an evvel başlamak için dersten önce Mahabodhi temple’ına gitmeye karar verdim. Root inst. biraz şehrin dışındaydı, araç bulmak için biraz yürüyüp ana yola çıkmam gerekiyordu ama neyse ki şanslıydım Root int. çıkış kapısında bisikletli bir rikşa beni bekliyordu. Bisikletli rikşaya binip Mahabodhi temple’ın yakınlarında indim. Temple gidiş yolunda sabahın erken saati olmasına rağmen bir sürü satıcı ve dilenci vardı. Aza etmeniz için kuş, buddha heykeli, mala, süs eşyası, bindi ne ararsanız satıyorlardı. Alışveriş işini 23 Marta bıraktığımdan hızlıca temple’a doğru yürümeye devam ettim. Temple etrafında birkaç kez tur attıktan sonra Buddha tree’nin yakınında bir yerde oturup sevdiğim ve sevmediğim tüm herkes için dua ettim. Bu arada rüzgar estikçe bizim meşhur Buddha ağacının yaprakları dökülüyordu. Birkaç kenarı yırtık Buddha yaprağı toplamayı becerdim. Becerdim diyorum,çünkü bu yapraklara sahip olmak isteyen sadece ben değildim. Önümde oturan monk bu çabamı fark etmiş olacak ki bana düzgün bir buddha yaprağı hediye etti. Otururken sağ karşımda tekerlikli sandalye dikkatimi çekti. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-hO0MaMynX-g/TnSeBzQSEBI/AAAAAAAAAn4/fBBpphPmMF8/s1600/DSC06599.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-hO0MaMynX-g/TnSeBzQSEBI/AAAAAAAAAn4/fBBpphPmMF8/s320/DSC06599.JPG" /></a></div><br />
Bu yaşlı adam geçen sene Dalai Lama Teaching’te, Holiness’i giriş ve çıkışta sürekli gözleyen yaşlı amcaydı. Mavi gözleri beyaz saç ve sakalı vardı. Buradayken üstü başı biraz kirlenmişti. Amca ölmeden önce aydınlanmak adına bütün kutsal yerleri gezip kutsal olan herkesle tanışmaya niyetlenmiş olmalıydı. Saatimi kontrol ettim derse yetişmek için 35 dakikam vardı. Yavaş yavaş çıkışa doğru ilerlemek iyi olur diye düşündüm. Ve yürümeye başladım, tam tekerlekli sandalyeki yaşlı amcanın önünden geçiyorum ki bana kalkmak istiyorum dediğini duydum. Önce şaşırdım. Etrafıma bakındım. Evet bu talep bana yapılmıştı. Amcayı ayağa kaldırmaya çalıştım ama tek başıma yapamıyordum. Yanımdan geçen Avrupalı iki genç çocuktan biri yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ve birlikte yaşlı amcayı ayağa kaldırdık. Bu sefer yaşlı amca tuvalete gitmek istiyorum dedi. Hoppala.. derse geç kalacaktım. Ama tam da Buddha tree’nin önünde herkese dua edip de sonra da yardım isteyene yardım etmemek olmazdı. Her olanın bir anlamı var dedim ve tuvaletin yukarıda manastırın girişinde olduğunu öğrendim. Yaşlı amcayı tekerlekli sandalyesine oturttuktan sonra onu itmeye başladım. Bu arada tekrar bir şeyler söylediğini duydum. Ağız kısmına doğru eğildiğimde yanında duran monkunda gelmesini istediğini söyledi. Yanındaki monkta manastıra gelen kişilerden donation kabul eden monklardandı. Ve yaşlı adamı ona teslim edebilirdim. Monka bir miktar para verdikten sonra tam yanlarından ayrılacaktım ki yaşlı amca arabayı benim sürmemi istediğini söyledi. Hoppala çattık diye düşünüyordum ki tekrar bulunduğum yeri kendime hatırlattım. Adam yardım talep ediyor ise yardım etmeliydim. Ve birlikte tuvalete gittik. Tuvaletin girişinde tekerlikli sandalyeyi monka bıraktım. Bizim yaşlı amca tuvalete kadar dayanamadı ve monkun yardımıyla duvarın kenarına tuvaletini yapıverdi. Sonra ne mi oldu ? sonrasında tekerlekli sandalyeye tekrar oturma ritüelimiz başladı. Yaşlı amca her şeyi santim santim hesaplıyordu. Sandalyede oturduğu bölümdeki yastığın konumu, koltuk değneği, su şisesi ve elmasının nerede duracağı, sandalyenin hangi yönde duracağı gibi bir sürü ince detaylar sonrasında 3 oturma teşebbüsünün sonuncusunda içine sinmiş olmalıydı ki şimdi tamam dedi. 3 kere slow motion tekerlekli sandalyeye oturma ritüelini yaparken sabır konusunda gerçekten sınandığıma inandım. Dersin başlamasına 7 dakika vardı. Hemen acele edersem 3-4 dakika gecikme ile root int.’e varmış olabilirdim. Yaşlı amcaya derse yetişmem gerektiğini söyledim. O da bana ismimim ne olduğu, nereli olduğum, buraya nasıl geldiğim gibi sorular sormaya başladı. Sabırla hepsini yanıtladım. Ve sonra artık gitmek istediğimi söyledim. Ve monka biraz daha para verip onu Buddha tree’nin bulunduğu yere yaşlı adamı götürmesini rica ettim. Amma velakin bizim yaşlı amca illa kendisini, benim götürmemi istiyordu. Hadi Sibel, madem amca istiyor yapmalısın diyordu. Diğer ses ise geç kalırsan hocana büyük saygısızlık yapmış olursun diyordu. Hem bu derslerin sonunda aydınlanma ihtimalim vardı ve bu durumda sadece bu yaşlı amcaya değil diğer tüm insanlara yardım etmiş olabilecektim gibi küçük hesap yapıp bağrıma taş basarak derse yetişmem gerektiğini söyleyerek monka biraz daha para verdikten sonra hızla oradan ayrıldım. Hızla gidebilmek için motor rikşa kiraladım. Sınıfa geldiğinde hocanın henüz gelmediğini gördüm ve rahatladım. Ter içindeydim. Ve hoca ben geldikten bir dakika sonra içeri girdi. Zamanlamam harikaydı. <br />
Dersin başında hocamız günün önemine istinaden Buddha’nın aydınlandıktan sonra etrafındaki insanlara öğrettiği 4 noble truth öğretisini bizimle paylaştı. Bugün öğleden sonraki dersimiz Mahabodhi temple’daki Boddhi ağacının tam karşısında yapılacak “ Guru Puja” sebebiyle yapılmayacaktı. Geshe Ven. Ngawang Sonam isteyenlerin Guru Puja’ya katılabileceğini söyledi. Ve tabii ki ben puja’ya gitmeyi seçtim. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-uDXhwAgpne8/TnSeyFlbu7I/AAAAAAAAAoA/JX5kjctiSC0/s1600/DSC06652.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-uDXhwAgpne8/TnSeyFlbu7I/AAAAAAAAAoA/JX5kjctiSC0/s320/DSC06652.JPG" /></a></div><br />
Sınıftan puja’ya katılan bir ben, bir de Bodhgaya ‘da yaşayan İspanyol dostum vardık. Diğerleri ise Kurs koordinatörü, root inst manager’ı David , buradaki residencelardan Fransız bir hanım ve diğer monklar ile Lamalardı. Güzel bir Guru Pujasından sonra arınmış olarak root int.’ne geri döndük. Akşam 7 gibi tekrar Mahabodhi temple’a Light Offering ritueli için gidecektik. Bu gece Light Offering ritüelinin son gecesiydi. Puja’dan sonra odama geldim ve yazılarımı yazdım. Akşam 7’de tekrar Mahabodhi temple’daydım. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-pS-A5cjPFkw/TnSfUFKLXzI/AAAAAAAAAoI/mU_0nKRS524/s1600/DSC06647.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-pS-A5cjPFkw/TnSfUFKLXzI/AAAAAAAAAoI/mU_0nKRS524/s320/DSC06647.JPG" /></a></div><br />
Jimi, David, kliniğin doktorlarından Judy ve Ahmet, daimi residencelarından Fransız Ms Liu ve eğitimde yan tarafımda oturan ispanyol dostum ile birlikte Light Offering praying ile akşamın önemine istinaden Mutiply Mantra, King of Prayers, Long life mantra , Lama tsong Khapa’s teaching mantralarını okuduk. Etraf sivrisinek kaynıyordu, bu sefer hazırlıklıydım yanımda çorap getirmiştim:) Duaları okurken çoraplarımı giydim <br />
Bugün tam 3 kez bu temple uğrayıp herkes için dua etmiş oldum. Hem dolunay hem de Buddha’nın aydınlanmış olduğu gün olması sebebiyle bu duaların yerine ulaşmış olduğunu düşünüyorum.<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-80351946518417257892011-04-27T13:59:00.001-07:002011-04-27T13:59:43.947-07:00Mind and 51 Mental FactorEğitimin 2.nci günü . Sabah saat 6:30’da meditasyon yapmak için Gompa’ya ( içerisinde Buddha, Tara gibi kutsal figürlerin bulunduğu sınıf) uğradım. Benimle birlikte aynı saatte meditasyon yapmak için İsviçreli dostumda gelmişti. İsviçreli dostumun kanser hastalığı varmış. Son etap tedavisinden sonra Hindistan’a doğru hem dış hem de iç yolculuğuna çıkmış. Buradan sonra Darjeleng’e gitmeyi düşünüyormuş. Birlikte meditasyon yaptıktan sonra kahvaltıya gittik. Kahvaltından sonra 2.dersimiz başlamıştı. Geshe Ven. Ngawang Sonam çok disiplinliydi. O anlatırken illa bizim de not almamızı istiyordu. Anlattıkları başta uçuşuyormuş gibi görünüyor ama sonra hepsini o kadar güzel toparlıyordu ki ağzımız açık kalıyordu. Bugünkü dersimizde zihnin dışarıyı algılamasına dair çeşitli tür ve örnekleri ile inceledik. Akşam üstü ise yine meditasyon dersimiz vardıGeshe Ven. Ngawang Sonam Meditasyon dersinde kısa bir açıklama yaptıktan sonra konsantrasyonun öneminden bahsetti. Bilirsiniz bazen bir şeye niyetlenir ama üzerinden bir sürü zaman geçer ancak niyetiniz halen yerinde sayıyordur. Bunun sebeplerinden biri sürekli zihninizde uçuşan düşünceler sebebiyle niyetinize tam olarak odaklanamamanızdır. Bu durumda niyetinize odaklanma halini size single point meditasyon tekniği kazandırabilir. <br />
Bugünkü tüm dersimizi bitirdikten sonra Kurs direktörü Jimi ile birlikte Light Offering duasını yapmak üzere Mahabodhi temple’ına gittik. Bugün Light offering’e ikimizden başka katılan olmamıştı. Işıklar içindeki Mahabodhi temple’ı bu akşamda yine çok muhteşemdi. Herkes sürekli dua ediyordu. Dua sesleri ve ışıklar içindeki Mahabodhi temple’ın büyüleyici görüntüsü insanı bir hoş yapıyordu. Jimi ile light offering rituelimizi tamamladıktan sonra root inst. geri döndük<br />
Şimdilik Hoşcakalın.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-38743141049205012062011-04-27T13:58:00.001-07:002011-08-24T08:50:11.179-07:00Bodhgaya Günlerim<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-2_MJ4H1z7oU/TlUcv1phfaI/AAAAAAAAAmw/pDesFBUvyNA/s1600/DSC06595.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-2_MJ4H1z7oU/TlUcv1phfaI/AAAAAAAAAmw/pDesFBUvyNA/s320/DSC06595.JPG" /></a></div><br />
15.Martta öğlen saat 14:10’de tren ile Delhi’den Gaya’ya doğru hareket ettim. Yeni Delhi istasyonunda Gaya trenini beklerken tanıştığım Çinli dostum Song, trenin Gaya’ya gelmesine yakın benim kompartımana geldi. Ve birlikte Gaya’ya varana kadar sohbet ettik. Song biraz heyecanlı bir tipti. Hindistan’da başına kötü şeyler gelebilir endişesi içindeydi. O da benim gibi Dalai Lama’nın 14-15 Marttaki eğitimine katılmıştı. Dalai Lama’nın onlar için çok önemli olduğunu, Dalai Lama’nın bir gün Çin’e gelmesini beklediklerini söyledi. Ayrıca Dharamshala’da eğitim sırasında onunla birlikte 5 çinli daha olduğunu içlerinden ikisinin, çin hükümeti ajanlarının manastır içindeki kameralar aracılığıyla onları tesbit edebilecekleri endişesi ile eğitime katılmadıklarını ekledi. Geçen sene bir sürü Çinlinin Dalai Lama’nın eğitimine katıldığını söylediğimde ise onların da casus olabileceğini söyledi. Anlaşılan Çin hükümeti Dalai Lama’nın yarattığı ve yaratacağı etkiden bayağı tedirgindi. Sadece Tibetlileri değil kendi halkını da tedirgin ediyordu. Song, ayrıca hükümetin sürekli izleme politikaları sebebiyle rahatça seyahat edemediğini, ancak Çin ile ilişkileri iyi olan ülkelere rahatça gidebildiklerini söyledi. Song sayesinde Çin’in başka bir tarafını keşfetmiştim. <br />
Gaya’ya indiğimizde Bodhgaya’ya gidebilmek için kendimize rikşa kiraladık. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-1zL4d9IQR20/TlUc-Y1kIgI/AAAAAAAAAm4/1g2zuVmp3h0/s1600/DSC06584.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-1zL4d9IQR20/TlUc-Y1kIgI/AAAAAAAAAm4/1g2zuVmp3h0/s320/DSC06584.JPG" /></a></div><br />
Bodhgaya’da bir sürü ülkeye ait manastır inşa edilmişti. Aynı göller bölgesi gibi burası da manastırlar bölgesi gibiydi. Song’a Bodhgaya’da kalacak bir hotel ayarladıktan sonra Song ile vedalaştık ve ben de Bodhgaya’da kalacağım yer olan Root İnstitutesine doğru yol aldım. <br />
Root İnstitute beklediğimden küçüktü. Kaydımı yaptırdıktan sonra resepsiyondan sorumlu Anna bana odama gösterdi. Maalesef odamın anahtarını yanında getirmeyi unutmuştu. Anna’nın odamın anahtarını getirmesini beklerken bordo renkli kıyafeti ile bir monk göründü. Yüzü yabancı gelmiyordu. Benim odaya doğru ilerledi ve kapıyı açmaya başladı. Anna odamın anahtarını bu monka verdi diye düşündüm. Odaya doğru yaklaştım. O da bana kibarca bu odanın kendisine ait olduğunu ve belki de karşı odanın bana ait olabileceğini söyledi. Özür dilemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Monk’un arkasından bir Tibetli kocaman bir bavulla geldi. Bavulu monkun odasına doğru götürdü. Birden bende şimşek çaktı. Az daha aynı odayı paylaşacağımız monk, Mind and Mental Factor eğitimini verecek olan monktu. Fena şekilde pot kırmıştım. Bir müddet daha Anna’yı bekledikten sonra resepsiyona gidip Anna’ya bakmaya karar verdim. Merdivenlerden aşağıya inerken sonradan İspanyol olduğunu öğreneceğim genç bir bey Tara kısmındaki odamı göstermek için geldiğini söyledi. Durum gittikçe enteresanlaşmıştı. Gerçekten Tara bölümüne gideceksem Anna niye beni buraya getirmişti. Spirituel yerlere geldiğinizde kayıt, resepsiyon ve koordinator pozisyonunda gönüllü çalışan batılı ile karşılaştığınızda üstlerine pek gitmemenizi tavsiye ederim. Benim gibi her ne olur ise sineye çekin. Spirituel bir merkezde böyle şeyler olmaz demeyin maalesef oluyor. Sonuç olarak Tara bölümündeki 12 numaralı odaya yerleştim. Odam tam istediğim gibi özel banyolu tek kişilik bir odaydı. Genelde bu tür merkezlere geldiğinizde sürecin bir parçası olarak birkaç kişiyi aynı odaya koymayı amaç edinmişler. Ben şu an için şanslı konumdaydım basit ama güzel bir odam vardı. Hatta bir de çalışma masam. O gün öğlen 14:30 gibi eğitim başladı. Hocamız Geshe Ven. Ngawang Sonam herkes ile tek tek tanışmak istedi. Bana geldiğinde seni biliyorum Türkiye’den dedi. Evet deyip gülümsemekten başka yapacak bir şey yoktu. O gün genel anlamda kurs süresince neler yapacağımızı hangi konuları işleyeceğimizi anlattıktan sonra akşam üstü 16:45 te dersi bitirdi. Günde 2,5 saatten oluşan 2 ayrı eğitim yapacaktı. İstersek meditasyonda yaptıracaktı. <br />
Bu eğitim bu senenin son eğitimiydi. Havalar bayağı sıcaklaşmıştı. Mart ayında böyle ise ileriki aylarda kimbilir burası nasıl olurdu. Gündüz sabahtan akşama kadar kara sinekler, akşam üstünden itibaren ise sivrisinekler kol geziyordu. Sivrisinek kovucu getirmemekle aptallık etmiştim. Sivrisinekleri öldürmememiz isteniyordu. Root institutisi kapısından girer girmez sivrisinekleri öldürmeme dışında uymanız gereken 4 ayrı kural daha vardı. Sexual akitivitelerde bulunmayacak, hırsızlık yapmayacak, alkol ve sigara kullanmayacaktınız. Odalarda sivrisinekleden korunmak için tülden cibinlikler vardı. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-uvj54AX_2fA/TlUdNDs2HPI/AAAAAAAAAnA/k2Vm_ysP2Z4/s1600/DSC06606.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-uvj54AX_2fA/TlUdNDs2HPI/AAAAAAAAAnA/k2Vm_ysP2Z4/s320/DSC06606.JPG" /></a></div><br />
Gelelim Bodhgaya’nın önemine. Burası başta da yazdığım gibi çeşitli ülkelerin manastırlarının olduğu kutsal bir yer. Buddha’nın altında meditasyon yaparken aydınlandığı meşhur Buddha ağacı buradaki Mahabodhi temple’ı içinde yer alıyor. Bu kadar kutsal bir yer olması yanında çok fakir ve pis bir yer. Burada dua etmek, normal zamanda yapılan duadan 3 kez daha etkiliymiş. <br />
Tibetlilerin yeni yıl Losar kutlamaları, Buddhanın aydınlandığu mart ayı dolunayına denk geliyor. Tibetliler hem yeni yıllarını hem de Buddha’nın aydınlanmasını kutluyorlar. Her sene bu dönemde bir sürü Budist monk ve Budist halk Mahabodhi temple’ına akın ediyormuş. Kutlama ve dua etmeler dolunaydan 15 gün önce başlıyormuş. Bu 15 günlük periyoda dua etmek ve chanting yapmak çok makbulmuş. Ayrıca son gün yani 19 Mart dolunayın olduğu gece ise en özel gece oluyormuş. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-4Kf7TIzKsN8/TlUddnJiLKI/AAAAAAAAAnI/JUV19tl67Ko/s1600/DSC06674.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-4Kf7TIzKsN8/TlUddnJiLKI/AAAAAAAAAnI/JUV19tl67Ko/s320/DSC06674.JPG" /></a></div><br />
17.Mart akşamı Root Inst. Eğtim koordinatörü Jimi, İspanyol çift ve Amerikalı Mark ile birlikte Mahabodhi temple’a gittik. Gece ışıkları altında büyük stupayı görmek çok güzeldi ve burası gerçekten de kutsal bir yerdi. Giriş kısmında durup gözlerimi kapattığımda tam başımın üstünde tepe çakramda enerji yoğunluğunu anında hissedebildim. Çok odaklanmama gerek bile kalmadı. Öyle bir enerji ki insanı yere çiviliyordu adeta. <br />
Stupanın etrafında döndükten sonra 12 gündür sürekli yaptıkları Light Offering Praying seramonisine başladık. Bana da bir dua kitabı verdiler. Onlara eşlik etmeye başladım. Manastır içinde bir sürü dua eden insan ve karşımda Buddha’nın aydınlandığı Buddha ağacı yer alıyordu. Tabii sivrisinekleri de unutmamak lazım. Bir sürü monk telden yapılmış çadırlar içinde dua etmeyi tercih etmişlerdi ki sivrisineklere karşı iyi bir savunma yöntemiydi. Ben ise önümdeki görüntüden o kadar çok etkilenmiştim ki sivrisinekleri hissedemiyordum bile. Duamızı bitirdikten sonra Root inst.’den kendileri adına ‘’Light Offering’’ yapılmasını talep edenlerin isimlerini listeden okuduk . Yılın bu zamanına özel bir sürü kişi root int. yetkililerinden ‘’Light Offering’’ yapması için talepte bulunuyormuş. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-zhB1BaMlFZA/TlUdr8WFK-I/AAAAAAAAAnQ/JKvoqQqmiRI/s1600/DSC06692.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-zhB1BaMlFZA/TlUdr8WFK-I/AAAAAAAAAnQ/JKvoqQqmiRI/s320/DSC06692.JPG" /></a></div><br />
İstersiniz seneye siz de talepte bulunabilirsiniz. Hem aileniz için dua okunmuş olur hep de birilerine yardım etmiş olursunuz. Root int. içinde eğitim bölümü dışında Bodhgaya’daki fakir halka ücretsiz hizmet veren bir klinik ve şu an sayısı 10 olan aidsli çocuğun bakımını ( Tara Children Projesi) üstlenmiş durumdalar. Her ay 30 usd ödeyerek bir aidsli çocuğun daha root inst. tarafından bakımının üstlenilmesine yardımcı olarabilirsiniz. Aklınızda bulunsun kimbilir…. İleride lazım olur. <br />
Light offering rituelinden sonra gruptakiler manastırın etrafında 3 kez kora yapmaya karar verdiler. Ben ise bir an evvel içerisinde Buddha heykelinin olduğu bölüme gittim. Hem kendim hem de tüm sevdiklerim için dua ettim. <br />
Ruhsal olarak tatmin olmuş bir şekilde manastırdan ayrıldım. Odama gittiğimde kendimi çok iyi hissediyordum. Sivrisinekler ve bu sıcağa rağmen iyi ki buraya gelmişim diye düşündüm. Yarın da en çok istediğim konu “ Mind and 51 Mental Factor” üzerine çalışacaktım. Her şey çok iyiydi. Çok şanslıyım diye düşündüm<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-78108686622607561462011-04-27T13:56:00.001-07:002011-09-17T06:09:57.854-07:00Yeni bir Dalai Lama Teaching Günleri Deneyimi Daha<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-_AKi4Xjt7UY/TlP9mP0bpsI/AAAAAAAAAmo/ep1uy5MIlDk/s1600/DSC06568.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-_AKi4Xjt7UY/TlP9mP0bpsI/AAAAAAAAAmo/ep1uy5MIlDk/s320/DSC06568.JPG" /></a></div><br />
Dün akşam ki 21 Tara Pujası çok iyi geçti. Diğer katıldığım pujalardan farklı olarak praying kısmını bizim de yapmamızı istediler. Diğerlerine yetişmekte zorlandım ama güzel puja deneyimiydi. <br />
14 Mart2011. Dalai Lamanın vereceği eğitimin ilk günü. Dalai Lama’nın ofisine blessing için bırakmam gereken emanetler olduğundan sabah erkenden saat 6:15’de manatıra doğru yola çıktım. Emanetleri Dalai Lama’nın ofisine teslim ettim. Teaching için öğlen arasında geri alabileceğimi söylediler. <br />
14-15 Mart Dalai Lama eğitimi her zamanki gibi çok güzel geçti. Allah uzun ömür versin. Eğitim bittikten sonra Belinda, Tibetian geri dönüşüm Projesinde birlikte çalıştığı Tibetli ile beni tanıştırdı. Tamamen ilkel yollarla manual olarak topladıkları çöpleri sıkıştırarak tekrar kağıt olarak kullanabilir hale getiriyorlar paket, defter, lamba başı yapıyorlardı. Gerçekten çok güzel ürünlerdi. Ekmeğini taştan çıkarmanın anlamı bence bu olmalı. <br />
15 Mart akşamı Dharamshala’da son günüm. Akşam otobüs ile Delhi’ye gidiyorum. Ertesi günde Bodhgaya’da mindfulness eğitimine katılacağım. Akşam üstü Dhramshala çarşısında Belinda ile dolaşıyorduj ki bir telefon geldi. Arayan kora yolunda tanıştığım Bema’ydı. Bema ayrılmadan son bir kez daha beni görmek istiyordu ve kaldığım guest house yanındaki cafede Bema ve oğlu Tenzin Wangchuck ile buluştuk. Belinda’ya Bema’nın oğlunu tanıştırdım. Belinda eskiden öğretmen olduğu için Tenzin Wangchuck’a eğitimi ile ilgili sorular sormaya başladı. Artık benim gitme zamanım yaklaşıyordu. Bema bana bir kata, okunmuş pirinç ve nescafeyi hediye olarak getirmişti. Ona çok teşekkür ettim. Onu aramamı istedi. Daha önce de Tibetli hatunlarla veya ailelerle sohbet ettiğim olmuştu, hepsi belli bir seviyede kalmıştı. Bema’nın yakınlık göstermesinin garibime gitmemesi enteresandı. Bema ile vedalaştıktan sonra ayrıldık. Belinda ile otobüs terminaline doğru yürüdük.<br />
Akşam 18:30 da otobüsümüz Delhi’ye doğru hareket etti. Yanımda bir monk ile seyahat ediyordum. Pek konuşkan değildi. Yorucu bir yolculuktan sonra sabah 7:00 da Delhi’deydim. Tibet tur and travel’a gidip Gaya tren biletimi aldım. Gaya’ya gitmeme bir gün kala Gaya tren biletim bulunmuştu çok şanslıydım. Biletimi alırken bavulumu 30 martta kadar saklayıp saklayamacaklarını sordum. Evet dediler. çok sevinmiştim. Gaya ve Rajastan arasında seyahat ederken bavul taşımamak iyi olacaktı. O gün Tibet turun sahibine ait olan restaurantta sabahımı geçirdikten sonra tren istasyonunu gidip Gaya geri dönüş ile Udaipur gidiş-dönüş biletimi aldım. Tüm bilet işim hallolmuştu. <br />
Şimdilik Hoşçakalın <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-45211954939640496852011-04-27T13:53:00.001-07:002011-09-17T06:01:21.213-07:00Kora Yolunda Tibetli Bema ile Tanışıyorum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-TwjN1BOhw3o/TlP8X4au-ZI/AAAAAAAAAmI/lmyAkS8nSFE/s1600/DSC06579.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-TwjN1BOhw3o/TlP8X4au-ZI/AAAAAAAAAmI/lmyAkS8nSFE/s320/DSC06579.JPG" /></a></div><br />
12 Mart.günü sabahı erkenden her zamanki gibi kora yolundaki yürüyüşüme çıktım. Sol tarafımda yürüyen Tibetli bir kadın dikkatimi çekti. Ona doğru baktığımda göz göze geldik ve birbirimize gülümsedik. Malumunuz sohbetimiz başladı. Tibetli güzel bayan nereden geldiğim, burada ne kadar kalacağım konusunda sorular sormaya başladı. Hem yürüyor hem de sohbet ediyorduk. Bema, TSV ‘de çalışıyordu ve 3 oğlu vardı. Eşi TCV ( Tibetian children Village ) marangoz olarak çalışırken emekli olmuştu. Eşi emekli olduktan sonra Bema TCV’de çalışmaya başlamıştı. Kora yolundaki yürüyüşümüz bittikten sonra Bema ile Dalai Lama’nın manastırına gittik. Manastır binasının içinde, Tara veya Avaloketeshara’nın heykellerinin bulunduğu yerde meditasyon yapacağımdan Bema’ya dostluğu için teşekkür ettim ve yarım saat kadar meditasyon yaptım. Meditasyonum bittikten sonra merdivenlerden aşağıya inip dışarıya çıkıyorken yolda Belinda ile karşılaştım. Birlikte aşağıya doğru inerken Tibetli bir sürü bayanın manastırın bahçesinde <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-GeNNbGssibM/TlP8lZA6cOI/AAAAAAAAAmQ/k-ph9conKHA/s1600/DSC06525.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-GeNNbGssibM/TlP8lZA6cOI/AAAAAAAAAmQ/k-ph9conKHA/s320/DSC06525.JPG" /></a></div><br />
51.nci Woman Uprasing kutlamaları kapsamında toplandığını fark ettik. Yine bir sürü medyadan katılımcı gelmişti. Kutlamaların yapıldığı bahçede kendimize yer ararken uzaktan Bema’nın bize el ettiğini, kutlamaları izlememiz için yanına çağırdığını fark ettim. Tibetli kadın ve nunların elinde Tibetin özgürlüğüne dair pankartlar yer alıyordu. Belinda ile birlikte Bema’nın oturduğu yere gidip biz de kutlamaları izlemeye başladık. Önce kadınlar komitesi başkanı sonra Dalai Lama’nın erkek kardeşin karısı konuşma yaptı. Çok fazla Tibetli izleyici olmaması beni çok şaşırtmıştı. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-bV3rQPyM5vg/TlP84EelovI/AAAAAAAAAmY/F0ikOeSCOto/s1600/DSC06523.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-bV3rQPyM5vg/TlP84EelovI/AAAAAAAAAmY/F0ikOeSCOto/s320/DSC06523.JPG" /></a></div><br />
Konuşmaların hepsi bitince Bema, kadınlar grubunun aşağı Dharamshala’ya doğru yürüyüş yapacakları bilgisini verdi. Aşağı Dharamshala’ya kadar yürümek pek işime gelmiyordu. Belinda’ya baktım. O da benimle aynı düşüncedeydi. Bema ile vedalaşıp “All Day Coffe shop” a kahvaltı etmeye gittik. Ve işte burada Sevgili Belinda sayesinde Dharamshala sosyetesi ile tanışma fırsatını edindim. <br />
Cafe’de Belinda sayesinde 2 bayanla tanıştım. İçlerinden Vicki’nin enteresan bir hikayesi vardı. Vicki, 1975 yılında erkek arkadaşının Budizm ile ilgileniyor olması sebebiyle varını yoğunu satıp Hindistan’a gelmiş. Hindistan’a geldiğinde ise erkek arkadaşının 16.Karmapa’ya hizmet vermeye başladığını görür. Bu beklemedik bir durumdur. Ayrıca erkek arkadaşının onun yokluğunda grupta yaşayan bir çiftin karısıyla ilişkiye girdiğini fark eder ve tabiki bu duruma önceleri çok bozulur. Ayrıca erkek arkadaşı ile birlikte olabilmek için varını yoğunu sattığı için de ülkesine de hemen geriye dönemeyeceğini karar verince , bir süreliğine Karmapa komitesi ile birlikte yaşamaya başlamış. Aradan bir müddet geçtikten sonra, topluluk içinde onun da görev alması gerektiğini söylemişler ve herhangi bir kaynak tahsis etmeden yiyecek sağlama görevini vermişler. O da bir şekilde gruba yiyecek sağlamış. Bir müddet bu şekilde hayatını devam ettiriyorken, biraz da Budizmi keşfedeyim diyerek , Dalai Lama’nın bir eğitimine katılıyor. Dalai Lama, her zamanki gibi eğitimin başında halkı selamlarken bizim Vicki’ye doğru bakarak gülümsüyor. Vicki ilk önce Dalai Lama’nın arkasındaki birine gülümsediğini düşünsede, Dalai Lama’nın kendisine gülümsediğini anlamışve işte o an belki de sonraki hayatının gidişatını belirlemiş . İleriki tarihlerde Vicki Tibet’ten Hindistan’a göç eden Tibet halkının tanıtım çalışmalarına katılmış, bazı zamanlarda ise İngilizce eğitmenliği yapmış. Ve o zamandan bu yana da Hindistan’da Tibet için gönüllü çalışmalar yapmaya devam ediyormuş. Sonuç olarak Dalai Lama seneler önce Vicki’ye gülümsemiş olması boşuna değilmiş. Bu da Dalai Lama’nın clairvoyant olduğunu gösteren bir işaret bence. <br />
Belinda’nın beni tanıştırdığı diğer bayan ise Tema idi. Tema biraz aggressive bir hatundu, konuşurken hemen parlayabiliyordu. Geçmiş tecrübeme göre böyle kişiler temelde iyi insan oldukları halde öfkesini bastırmakta zorlanırlar. Onlarla birlikteyken yapabileceğiniz en iyi şey şevkatle dinlemektir. Dinlerken dilmiyormuş gibi yapamazsınız çünkü algıları çok gelişmiş olduğundan hemen bu durumu fark edebilirler. İlk hareketi onların yapmasını beklemeniz en doğru davranış olur.Sonuçta hem değişik insanları tanımış ve de keyifli zaman geçirmiştim.<br />
Tanışma toplantısı sırasında 17.Karmapa ile ilgili enteresan söylentilerden bahsedildi. Karmapa’nın kasasında büyük bir miktarda çin parası yuen bulunmuştu. Acaba Karmapa Çinlilerin casusu olabilir miydi? Gazeteler bu haberi ilk sayfadan vermişlerdi. Bana göre burada yapılmak istenen 17. Karmapa’nın bulunmasında ön ayak olan Holiness Dalai Lama’nın güvenilirliğinin sorgulanması. Gazetede yazan bilgiye göre sadece çin parası değil, aynı bölümde usd,euro ve rupi de yer alıyormuş. Kaldı ki <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-0v0Kup9dQ4w/TlP9HX1sRLI/AAAAAAAAAmg/5__6di4F38E/s1600/DSC06572.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-0v0Kup9dQ4w/TlP9HX1sRLI/AAAAAAAAAmg/5__6di4F38E/s320/DSC06572.JPG" /></a></div><br />
Çin’de yaşayan bir sürü Tibetli vardı. Hintli ve Tibetliler ne kadar fakir olsalar da manastıra gittiklerinden offering adı altında küçük, büyük birtakım bağışlar yapıyorlar. Öyle ki bu kadar fakirlikte yaptıkları bağışları görünce insanın bağış yapmama gibi bir seçeneği kalmıyor. Örneğin ayakkabısı yırttık, elbisesi dökülüyor da olsa manastıra offering yapan Hintli ve Tibetli görebilirsiniz. Sonuç olarak 17. Karmapa şu sıralar kendini aklama çalışmaları içindeymiş. Karmapa dedikodusu dışında bir de Dalai Lama’nın statusunun ne olacağı konuşuluyor. Dalai Lama’nın yakın zamanda politik liderlik şapkasını bırakacağı, sadece spirituel lider olarak devam edeceği konuşuluyor. Tibet halkının yönetimi ise tamamen Tibet parlemantosuna bırakılacakmış. Holiness Dalai Lama ise bazı ülke ve kuruluşlar talep geldikçe barış konuşmaları ve/veya eğitimler verecekmiş. Benim fikrime gelince; ve Dalai Lama henüz hayattayken Tibet halkının bağımsız bir şekilde kendini yönetme tecrübesini kazanmalarını istiyor. Diğer bir neden ise biraz masalsı olacak ama ; Dalai Lama şu an 75 yaşında. Biliyorsunuz recarne olabilmek yani tekrar istediği yerde doğmak için hazırlık yapması gerekiyor olabilir. <br />
Bugün öğlen kora yolunda tanıştığım Tibetli Bema’nın evinde öğlen yemeğine davet etmişti ve TSV’deki evine gittim. Bema’nın evi 2 oda ve bir mutfaktan oluşuyordu. 3 oğlundan birinde zeka geriliği ve epilepsisi vardı, ilaç kullanıyordu. Öğlen yemeği üzeri Bema’nın diğer oğlu geldi. Bema’nın bu oğlu coğrafya öğretmeni olmak istiyordu, diğeri ise şu an finans okuyordu. Babası TSV deki işinden emekli olduğu için coğrafya öğretmeni olmak isteyen oğul bir müddet okulunu dondurmuştu. Sanırım maddi zorlukları vardı. Üniversiteyi finanse etmek pahalı olabilirdi. Nasıl yardım edebilirim diye aklımdan geçirdim. Neye ihtiyaçları olduğunu sormak o kadar zordu ki yanlış anlayabilirlerdi. Güzel bir öğlen yemeği yedik ve yemek için teşekkür ederek onlardan ayrıldım. Belinda ile buluşup akşama kadar Dharamshala’da vakit geçirdik. Bu akşam Belinda ile Tushita meditasyon merkesindeki 21 Tara pujasına gideceğiz. Başta da yazdığım gibi 21 Tara, en sevdiğim Puja. <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-21822824377768906032011-04-27T13:51:00.001-07:002011-08-23T12:14:09.113-07:00Uprising Day KutlamalarıMerhaba<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-mNGnQ6js7mU/TlP7CB5OQHI/AAAAAAAAAl4/mAHrcwGmV4A/s1600/DSC06536.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-mNGnQ6js7mU/TlP7CB5OQHI/AAAAAAAAAl4/mAHrcwGmV4A/s320/DSC06536.JPG" /></a></div><br />
10 Mart.2011 bugün Tibet’in 52.nci Uprising day ‘i kutlanacak. Dalai Lama ve bazı Tibetli önemli kişiler konuşma yapacaklar. Sabah 9:00 dan önce manastırda olmam lazım. Bu yüzden sabah saat 6:30’da kalkıp Dalai Lama’nın yaşadığı manastırın etrafındaki kora yolunda yürüyüşe çıktım. (Budist inanışa göre Manastırların etrafında saat yönünde tur atmak bir çeşit ibadet , bizim Umre’de kabe etrafında dolanmamıza çok benziyen bir rituel aslında. )<br />
Kora yolundaki rutin yürüyüşümden sonra dosdoğru manastırına içine gittim ve Tara ve Kalachkara ’nın heykelinin önünde yarım saat meditasyon yaptım. Meditasyondan sonra da manastırın bahçesi inip Dalai Lama’yı beklemeye başladı. Önler tamamen dolmuştu. Bir sürü medya mensubu Tibetlilerin fotografını çekiyordu. Ve nihayet renkgarenk Tibet geleneksel kıyafetlerini giymiş bir grup kızlı, erkekli gençten oluşan bando grubunun sesi duyulmaya başladı. Önemli an gelmişti. Herkes heyecanla Dalai Lama’yı bekliyordu. Dalai Lama her zamanki sıcak gülümsemesiyle göründü. Kendisi kabul etmese de evet söylendiği gibi o yaşayan yegane Buddha ve gerçek bir Boddhisatva. Onu her gördüğümde içimdeki enerjinin değişimi, yaşama olan inancımı kuvvetlendiriyordu. İnsanları selamlayarak yürüdü ve kendisine ayrılan bölüme gidip oturdu. Ciddi bir şekilde o günün programını gözden geçirdi. Dalai Lama’nın konuşmasından önce 2 kişi konuşma yaptı. Sonra da Dalai Lama başladı konuşmasına; önce kutlamalara katılan önemli kişileri bizlere tanıttı. Aralarında Amerikalı ve Tibet’i destekleyen senatör ve eşi de yer alıyordu. Dalai Lama konuşmasını Tibetçe yaptı. Konuşma metninin ingilizcesi önceden dağıtıldığından Dalai Lama’yı anlamakta zorlanmadık. Dalai Lama konuşmasını bitirdikten sonra tekrar bando grubu, bando ve mızıkalarını çalarak ayaklarını yere vurmaya başladı. Dalai Lama yine o güzel gülümsemesiyle sağına soluna bakıp etrafı selamlayarak ayrıldı. Kısa bir sürede olsa bu kutsal kişiyi görmek güzeldi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-knfsvwJXJe0/TlP7-oJ703I/AAAAAAAAAmA/3rq-wEze0kY/s1600/DSC06494.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-knfsvwJXJe0/TlP7-oJ703I/AAAAAAAAAmA/3rq-wEze0kY/s320/DSC06494.JPG" /></a></div><br />
Dalai Lama gittikten sonra Manastırın içinde şöyle bir dolandım. Duaların yapıldığı yerde bir hareket vardı. Monklardan birine neler olduğunu sorduğumda öğlen saat 15:00 da Peace Pujası yapılacağını söyledi. Ölüleriniz, projenizin başarı ile sonuçlanması ( özelikle 21 Tara bunun için çok iyi ) , mutlu bir kutlama ve uzun yaşam için puja yaptırabiliyorsunuz. Daha önce bir çok pujaya katılmıştım ama bu sefer ki bayağı havalıydı. Ortada yakılan ateş eşliğinde dualar yapılıyordu. Baş monk ateşin başında pujayı yönetiyor. Ateşe pirinç, çemen otu, buğday gibi ürünleri sırası geldikçe atıyordu. Pujada görev alan monkların üzerinde rengarenk geleneksel Tibet kiyafetleri vardı. Enteresan müzik aleti eşliğinde dualar okunuyor chanting yapılıyordu. Pujayı hayranlıkla seyrettim. <br />
Puja’dan sonra Dalai Lama’nın 14-15 Marttaki eğitiminden önce Tushita meditation centre’da katılabileceğim herhangi bir aktivite olup olmadığına bakmak için internet cafe’ye gittim. Cafede kendime yer ararken bir de ne göreyim geçen yıl Dharamshala’da tanıştığım Belinda’da internet cafe’de değil mi?. Dharamshala’daki günlerim, Sevgili Belinda sayesinde daha neşeli hale gelecekti. Eski yazılarımdan unutanlar için veya okumayanlar için; Belinda Avustralyalı, emekli öğretmen. Tibetli aileler için ilaç, solar ışıklandırma temin ediyor. Akşam Belinda ile birlikte Cafe Diem’de lezzetli bir akşam yemeği yiyerek sohbet ettik. Bu sene yeni bir proje talebi gelmişti. Avusturalyalı bir firma, Belinda’nın Dharamshala’daki gönüllü çalışmalarını bildiğinden, sosyal sorumluluk projesi kapsamında atıkların geri dönüşümü konusunda Tibetlilere nasıl destek olabileceklerine dair rapor talep etmişlerdi. Belinda’da ön raporunu Avusturalyalı sponsor firmaya sunmuştu ve onlardan haber bekliyordu. <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-70828565931070180092011-04-27T13:49:00.001-07:002011-08-23T12:08:41.467-07:00Dharamshala Tekrar Merhaba !!!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-Ykr-mHKdv1s/TlP5-9_tm9I/AAAAAAAAAlo/sjjzbThE0x4/s1600/DSC06487.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-Ykr-mHKdv1s/TlP5-9_tm9I/AAAAAAAAAlo/sjjzbThE0x4/s320/DSC06487.JPG" /></a></div><br />
8 Mart sabahı Bangkok’tan Air India ile Yeni Delhi’ye geldim. Ve dosdoğru otobüs terminaline giderek Delhi’den Dharamshala’ya gidiş otobüs biletimi aldım. Original planda bu akşam tren ile Gaya’ya gidecek ve 12 Martta Bodhgaya’da başlayacak Mindfullness ve 51 Mental Factor eğitimine katılacaktım. Bodhgaya’daki eğitimi verecek olan kişi Dalai Lama’ların baş tercümanlarındandı. Tahminimce bizim hocanın 14-15 Mayıs’ta yapılacak Dalai Lama eğitiminde görev alacağından bu erteleme yapılmıştı. Bu yolculuğuma başlamadan önce hazır Hindistan’a gelmişken Dalai Lama’nın 14-15 Marttaki eğitimine katılmak iyi olur diye düşünmüştüm. Ancak Mindfulnes and 51 Mental Factor eğitimi daha ağır basmıştı. Nasıl oldu ise şimdi hem bu eğitime hem de Dalai Lama’nınkine katılabilecektim. Yalnız bir sorunum vardı. 15 marttan sonra Delhi’den Gaya’ya kalkacak trende yer yoktu. Gaya’ya gidiş için tüm trenler “ waiting list” veriyordu. Son alternatifim, uçak olacaktı ama uçakla Gaya’ya gitmek biraz zorlu olabilirdi. Çünkü Gaya’ya en yakın havaalanı, 6 saat uzaklıktaydı. Benim için en rahat alternatif trendi. Artık Dharamshala’ya gittiğimde şansımı deneyip bilet konusunu bir şekilde halledecktim. Bu kadar planlı yaşayan bir kişi olarak simdiki gibi saldım çayıra bir tatilim olmamıştı. Genelde her şeyi önceden planlamış olurdum. Şimdiki durum ise alışılmışın ötesindeydi. Tatilimin başından beri bütün planlarımda bir şekilde değişiklikler olmuştu. Ne yapalım , hayatta hep öğrenecek şeyler var diye düşündüm ve evrene kendimi bıraktım. <br />
8 Mart akşamı Delhi’den kalkan otobüs ile 9 mart sabahı saat 6:30’da Dharamsala’ya vardım. Amacım birkaç otel araştırmaktı ancak gece otobüs yolculuğu beni çok yormuştu. Dosdoğru geçen sene kaldığım Takyill Guest House’a gittim. Benim için boş yerleri vardı. Sahipleri iyi insanlardı, ayrıca güvenilirdiler. Bavulumu odama bıraktıktan sonra Dalai Lama eğitimine kayıt olmak üzere kayıt burosuna gittim. Sonra da kendime “ Coffe Talk” ta güzel bir kahvaltı ısmarladım.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-4P9j-kDE9ho/TlP6sUpRGKI/AAAAAAAAAlw/no-ghqD1kfs/s1600/DSC06513.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-4P9j-kDE9ho/TlP6sUpRGKI/AAAAAAAAAlw/no-ghqD1kfs/s320/DSC06513.JPG" /></a></div><br />
Dharamshala’da hiçbir şey değişmemişti... Yine aynı monklar, yine aynı Tibetliler.. Yalnızca Hintli sayısı biraz artmış gibiydi ve yeni binalar inşa edilmeye başlanmıştı. Seneye sevgili coffe Talk’un önü büyük bir otelle kapanacaktı. Hava bayağı soğuktu hatta ilerdeki dağların tepesinde kar vardı.Neyseki gelmeden hava durumlarını kontrol etmiş ve soğu k havalar olacağını öğrenmiş ve yanımda paltomu getirmiştim sorun yoktu. <br />
Yarın ayrıca Dharamshala’da Uprising day kutlamaları olacaktı ve Holiness Dalai Lama konuşma yapacaktı. Yarını dört gözle bekliyordum. <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-85291567054773984802011-04-27T13:47:00.000-07:002011-10-16T12:26:15.330-07:00Hindistan’a varış:<div style="width:260px;padding:0;margin:0;border:none;background:#000 url(http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/ta-031b-d15a-1784/eb/44e9b2e74a/bg)0 0 no-repeat"><embed width="260" height="150" src="http://images.travelpod.com/bin/tripwow/flash/badge.swf" flashvars="xmlPath=http%3A%2F%2Ftripwow.tripadvisor.com%2Ftripwow%2Fta-031b-d15a-1784%2Fbadgexml%3Feb%3D44e9b2e74a%26ref%3D" base="http://images.travelpod.com/bin/tripwow/flash/" type="application/x-shockwave-flash" quality="high" bgcolor="#000000" name="TripWow" wmode="opaque" pluginspage="http://www.macromedia.com/go/getflashplayer" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true"></embed><!-- Use of this widget is subject to the terms stated here: http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/widget_terms.html --><div style="width:260px;padding:0;margin:0;border:none;background:#fff;font-family:verdana,sans-serif;color:#999;text-align:justify;font-size:9px"><a href="http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/ta-031b-d15a-1784" style="color:#c60">İndia Slideshow</a>: Sibel’s trip from <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g293916-Bangkok-Vacations.html" style="color:#c60">Bangkok</a>, <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g293915-Thailand-Vacations.html" style="color:#c60">Tayland</a> to 3 cities <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g297672-Udaipur_Rajasthan-Vacations.html" style="color:#c60">Udaipur</a>, <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g319724-Dharamsala_Himachal_Pradesh-Vacations.html" style="color:#c60">Dharamsala</a> and <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g424922-Bodh_Gaya_Bihar-Vacations.html" style="color:#c60">Bodh Gaya</a> was created by <a href="http://www.tripadvisor.com.tr" style="color:#c60">TripAdvisor</a>. See another <a href="http://tripwow.tripadvisor.com/slideshow/india.html" style="color:#c60">Hindistan slideshow</a>. Create a free <a href="http://tripwow.tripadvisor.com/" style="color:#c60">slideshow with music</a> from your travel photos.</div></div>D<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-N1qWcKrNiY4/TbiA0_Ciu3I/AAAAAAAAANk/LHypPs3Stv4/s1600/DSC06571.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-N1qWcKrNiY4/TbiA0_Ciu3I/AAAAAAAAANk/LHypPs3Stv4/s320/DSC06571.JPG" /></a></div><br />
ün itibariyle tüm Hindistan gezi planım değişmiş bulunuyor. 12 sinde başlayacak olan Mindfulness eğitimi 17 marta alınmış. Bu eğitimi verecek olan monk, Dalai Lama’nın tercümanlarındandı. Acaba Dalai Lama’nın 14-15 Marttaki eğitimi için çağrılmış olabilirler mi diye düşündüm. Bu değişiklik üzerine bende yeni Delhi’ye geldikten sonra Dharamshala’ya gitmeye karar verdim. 17 Marta eğiitm başlayacağından aradaki günlerimi hem Dharamshala’da geçirebilirim hem de Dalai Lama’yı bir kez daha görmüş olurum diye düşündüm. 17 Marttaki başlayacak olan eğitim bittikten sonra da çok gitmek istediğim Rajastan’a gitme hayalimi gerçekleştirebileceğim..Bakalım beni neler bekliyor...... <br />
<br />
Kısa Not: <br />
Yazımın içinde tavsiye ettiğim Bangkok Alış veriş yerleri.Umarım işinize yarar.... <br />
1-Jim Thomson outlet: 153 sukhumvit Soi 93 Prakanong BangKok 10260<br />
Sky Train. Green Line Siam line’nın Nu it son durağı <br />
2- Central Wold Plaza /Siam Paragon<br />
3- Rivercity – Chao Phraya nehri üzerinde . Rıhtım 3 ile 4 arasında <br />
Şimdilik HoşçakalınUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-57602185714925108832011-04-27T13:45:00.001-07:002011-08-23T11:43:52.512-07:00Bangkok ‘ta son günlerim<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-96fO2wEEt0g/TlP0ZsDUqXI/AAAAAAAAAlY/eLsKUmj1yBA/s1600/DSC06482.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-96fO2wEEt0g/TlP0ZsDUqXI/AAAAAAAAAlY/eLsKUmj1yBA/s320/DSC06482.JPG" /></a></div><br />
6 mart 2011 Pazar günü sabah 9:00’dan Koh Chang’dan minibüs ile Bangkok doğru hareket ettik. Bangkok’a vardığımızda saat 15:30’ du. Bangkok’ta bu sefer kalacağımız otelin ismi I-İnterntional’dı. Odayı yine Sevgili Mebuse ile paylaşıyor olacaktım. Mebuse rahatsızlığı dolayısıyla Pınar’lar ile birlikte Malezya’ya gitmekten vazgeçmişti. O da benimle birlikte 8 Martta Bangkok’tan ayrılacaktı. Ben Hindistan’a Mebuse ise İstanbul’a gidecekti. Sonuç olarak Bangkok’ta geçireceğimiz 1,5 günümüz vardı, bizde ilk gelişimizde yapamadığımız aktiviteleri gerçekleştirmeyi planladık. Bunlar ; China Town ve Jim Thomson’a gitmek ve Sharglia otelde kahve içmekti. <br />
O akşam Burma’da birlikte olduğumuz Sujala ve annesinin kızın evine akşam yemeğine davetliydik. Akşam yemeğine daha 2,5 saatimiz vardı. Ve bunun üzerine Jim Thomson ‘a gitmeye karar verdik. Jim Thomson Thailand’ta ipekleri ile meşhur bir dükkan. Otelin resepsiyon bizi Siam Paragon’daki büyük alış veriş merkezi Central World Plaza’da Jim Thomson’u bulabileceğimizi söyledi. Ve taksi ile Central Word Plaza’ya gittik. Burası muhteşem büyük bir alışveriş merkeziydi. Fiyatlar ise Türkiye’den farklı değildi. Jim thomson mağazasındaki ürünler çok güzeldi ama biraz pahalıydı. Girişteki broşürlerden Jim Thomson’ın Bangkok’ta outleti olduğunu öğrendim. Ve Mebuse ile ertesi sabah oraya gitmeye karar verdik.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-jjIlN4ZySXs/TlP0tbUMOSI/AAAAAAAAAlg/BsSnh_2eBD4/s1600/tayland%2Bburma%2Bkambo%252B%25C4%259Fya%2B470.jpg" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-jjIlN4ZySXs/TlP0tbUMOSI/AAAAAAAAAlg/BsSnh_2eBD4/s320/tayland%2Bburma%2Bkambo%252B%25C4%259Fya%2B470.jpg" /></a></div><br />
Akşam ise davetli olduğumuz ailenin evine gittik, Sujala ‘nın annesi muhteşem bir indian yemeği yapmıştı, bizi de çok güzel karşıladılar. Mebuse ile beraber Bangkok’ta Hintli bir ailenin evi ,yemekleri nasıl olur bunu deneyimledik. Çok keyifli ve değişik bir geceydi.<br />
Ertesi sabah, erkenden Pınar’larla vedalaştıktan sonra Jim Thomson’un outletine gittik. Otelimiz sky Tren’e çok yakındı. Sky tren ile bir hat değişikliği yaparak çok rahat bir şekilde Sukhumvit Line’ın son durağı On Nut’te indik ve 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra Jim Thomson’un outletine vardık. Ben little man Aidan’a bir tişört ve kendime bir cüzdan aldım. Mebuse’de dostlarına hediyelik eşyalar aldı. Jim Thomson’dan çıkışta hava biraz daha ısınmıştı. Zaten oldukça yorulduğumuz için ve de sıcak altında yürüyüp daha da yorulmamak için motorsiklet taksilere binerek tekrar sky tren istasyonuna geldik. Sharglia’nın olduğu istasyonunda indik ve orada ilk günden planladığımız gibi kahve içtik. Shangri-La ‘dan sonra ise China town’a gitmek üzere Chao Praya nehri üzerinde ring atan teknelerden birine bindik. China Town’a gitmek için 5 numaralı rıhtımda Chakkrawat’ta inmemiz gerekiyordu. China town’a gitmeden önce İndian Markete uğramaya karar verdik. İndian markete giderken Pahurat denilen yerden geçiyorsunuz. Burası toptan hediyelik eşya satışının yapıldığı yer, gitmenizi muhakkak tavsiye ederim, burası uzakdoğuya özgü hediyelik eşya anlamında Türkiye’de ne var ise hepsi burada mevcut ve de üstelik çok daha ucuz. Bir dükkanım olsa buradan çıkmazdım herhalde. Bangkok’tan sonra Hindistan’a gideceğimden dizginleri elde tutmakta fayda vardı. Bu yüzden çok fazla birşey alamadım, ama aklım da kalmadı değil.Bir dahaki sefere gittiğimde muhakkak tekrar buraya geleceğim aklımda kalanları almak için. Fiyatları ise moralinizi bozmamak için burada yazmamaya karar verdim. Kendiniz gidin ve görün ama muhakkak gidin, çok memnun kalacaksınız... Ama karmaşadan başınız biraz dönebilir…. Pahurat Marketten sonra İndian Markete vardık. Ancak satıcıların hiç birisi öd yağının ne olduğunu dahi bilmiyordu, büyük hayal kırıklığı ile alamadan geri döndüm ,artık şansımı Hindistan’da denemeye karar verdim. <br />
İndian Marketten sonra China Town’u da gezdikten sonra otele gittik. Mebuse ile birer duş aldıktan sonra otel odamızda Royal Thai Masaj yaptırmak üzere resepsiyona sipariş verdik. Ve Bangkok’taki kapanış masajımızı yaptık. Çok keyifliydi <br />
Bangkoktaki son günümüzde saat 5 gibi bizi havaalanına götürecek araba geldi. Son derece keyifli bir turdan sonra içim burkularak, önce Mebuse’yi Istanbul’a ,sonrada kendimi Hindistana yolcu etmek üzere havalimanına geldik. Şu an Yeni Delhi’ye gitmek üzere Air İndia uçağının 12 D sinde oturuyorum. Yanımdaki Hintli bey, eski türk filmlerini andıran hint filmi seyrediyor. Ben Uzak doğu yolculuğuma ait anılarımın son noktasını yazıyorum<br />
Bye bye Bangkok. Son bir ay içinde 3 defa Bangkok’a girip çıkarak rekor kırmış olabilir miyim diye de düşünüyorum. Kim bilir?Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-38122686028249070882011-04-27T13:43:00.001-07:002011-08-23T01:29:57.342-07:00Koh Chang’te Denizin Derinliklerini Keşfediyoruz<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-6NKrgpJ3GSE/TlNkNj6t0zI/AAAAAAAAAk4/ewmr2WnystA/s1600/DSC06423.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-6NKrgpJ3GSE/TlNkNj6t0zI/AAAAAAAAAk4/ewmr2WnystA/s320/DSC06423.JPG" /></a></div><br />
Ertesi gün sabah erkenden oda arkadaşım Mebuse ile dalış turuna gittik. Grubumuzda bizden başka alman bir aile, Mebuse, ben ve Fransız bir adam vardı. Bizi almanlar, biz ve Fransız olarak üç gruba ayırdılar. O gün şansımıza gece yarısından itibaren sürekli yağmur yağıyordu. Sanki muson yağmurları dönemi geri gelmişti. Yoğun yağmur eşliğinde dalış merkezinin sürat motoru ile Kon Yak adasında ilk dalış yapacağımız bölgeye geldik. Burası marine national parka çok yakındı. Bu bölgedeki denizin altını görmenizi isterim. Özellikle kumaş tasarımı ile uğraşanlar buraya gelip deniz altındaki mercan renklerinin çeşitliliğini görmeli. İnanır mısınız bilmem ama Leopar deseninde olan mercan bile vardı. Dalış sırasında dalış hocamız bize kayanın altını gösterdi, ne olduğunu görmeye çalışırken birden gri ve parlak cam göbeği renginde kocaman bir vatoz kayanın altına saklanmış, bizi fark edince hareketlendi ve uçarak uzaklaştı. Bu arada yüzen vatoz görmek her yiğidin harcı olmadığını da belirtmek isterim. ) <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-L5i7FdFfir8/TlNkXRsF2JI/AAAAAAAAAlA/_hk7XRfQEiA/s1600/khok%2Bchang%2Bdiving.jpg" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="194" width="259" src="http://4.bp.blogspot.com/-L5i7FdFfir8/TlNkXRsF2JI/AAAAAAAAAlA/_hk7XRfQEiA/s320/khok%2Bchang%2Bdiving.jpg" /></a></div><br />
Dalışa devam ettik, birden karşımıza dev bir balık çıktı, adı “Box Fishé imiş. Öyle kocamandı ki ona çok yakın olduğumuz halde bizi göremedi. Biraz daha yanaşıp gözünün görebileceği konuma geldiğimizde bizi fark etti ve bulunduğu yerden ağır ağır uzaklaştı, belli ki popsunu kaldırmakta zorlanıyordu. Yanımızdan geçerken farkettik ki yüzgeçinin kenarında küçük bir balık vardı. Büyük bir ihtimalle box balığının bir önceki yemeğinden kalan artıkları araştırıyordu. İlk dalışımızda 19.3 metrede 55 dakika kalmıştık. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra ikinci dalış bölgemiz olan Koh Rang’e gittik. Dalış hocamız, burada bir çok vatoz görme olasılığımız olacağını, bu nedenle onu dikkatle izlememizi istedi. Vatoz görürsek heyecanlanmamızı sadece izlememizi ve vatoza çok yaklaşmamızı özellikle tembihledi.Dalışa başladıktan sonra birden ağaç dalları şeklinde çok değişik bir mercan gördüm . Karşıdan baktığımda dalların uçlarında mavi renkte florans ışık varmış gibi parlayan bir takım organizmalar gördüm. Ağaç şeklindeki mercanın üzerinde o kadar güzel yerleşmişlerdi yılbaşı ağacına benziyorlardı. İnanılmaz bir görüntüydü. Buradaki dalışımız süresince hocamızın da bahsettiği gibi birçok vatoz gördük. Dalış hocamız onların yerlerini bulup çubuğu ile denizin dibine dokunduğunda vatoz’da görünür hale geliyor ve uçarak uzaklaşıyordu. Gerçekten vatozları seyretmek çok muhteşemdi Bu koydada vatoz dışında irili ufaklı bir sürü rengarenk balık vardı. Hatta Datça’dayken gördüğüm küçük balıkların dansına burada da şahit oldum. Binlerce minnacık balık sanki müzik eşliğinde hareket ediyor, arada bir yukarıdan aşağıya kendileirni bıraktıklarında sırtlarındaki pullar parlıyordu. İnanılmaz güzel bir seyir oldu benim için..... <br />
Büyüleyici dalış maceramızdan sonra otele geldiğimizde, o kadar yorulmuştuk ki Mebuse ile birlikte kendimize tekrar bir SPA keyfi yaşattık. Önce sauna ve jakuzi ile başladık, sonra jakuzi, travmarin scrubing ve en sonra da herbal Thai masajı, hepsi tam 2,5 saat sürdü., artık iyice gevşemiş ve keyiflenmiştik. Öğleden sonra tekrar otelimize geldiğimizde duş aldıktan sonra yine dayanamayıp manzara seyretmeye, nehrin kenarındaki <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-uZ-TjyxLipA/TlNkpld40wI/AAAAAAAAAlI/rRRyV8MD8gk/s1600/DSC06461.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-uZ-TjyxLipA/TlNkpld40wI/AAAAAAAAAlI/rRRyV8MD8gk/s320/DSC06461.JPG" /></a></div><br />
Cinamon restaurantına gidip sadece çay içip nehrin güzel manzarasını seyrettim. Keyife o kadar çok doymuştum ki canım yemek yemek istemedi, çok ta yorulmuş ,masajla da çok gevşemiştik o gece dinlemeye karar verdik ve çok geçmedenodama gidip tatlı tatlı uyudum. <br />
Bugün Koh Chang’te son günüm ve bugünü biraz daha relax geçirmeye karar verdim. Dünkü yağmurlu havadan sonra Mebuse’de biraz üşütmüştü ve Bangkok’tan sonra Pınar, Kubilay ve Deniz ile birlikte Malezya’ya gideceğinden kendisini bakıma alıp odada kalıp dinlenmeyi tercih etti. Ben de kahvaltıdan sonra gezi anılarımı yazmak için zaman ayırdım. Hava gittikçe sıcaklaşmaya başlamıştı, bunun üzerine kanoya binip white sand beach’e gidip denize girdim. Daha sonra iseöğlen yemeği için Aana resortun Cinamon restaurantına geldiğimde Mebuse ile karşılaştım. O da öğlen yemeği için aynı restauranta gelmişti. İkimizin de zamanlaması harikaydı. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-7biA4K8EajM/TlNk34by1PI/AAAAAAAAAlQ/7E1TmPycElo/s1600/DSC06386.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-7biA4K8EajM/TlNk34by1PI/AAAAAAAAAlQ/7E1TmPycElo/s320/DSC06386.JPG" /></a></div><br />
Öğleden sonramı ise Aana resortun havuzunda geçirdim. Kah güneşlendim, kah gezi anılarımı yazdım kah havuza girdim. Burada dikkatimi çeken bir diğer konu ise zamanın çok yavaş ilerliyor olmasıydı. İstanbulda değil günün nasıl geçtiğini haftanın nasıl geçtiğini anlayamazken, burada zaman tadına da varabileceğiniz şekilde uzun ve yavaş geçiyordu.<br />
Akşam olunca duş alıp biraz dinlendikten sonra tekrar çok sevdiğimiz Cinamon restauranta gittik. Nehrin 2 tarafından Thailand evleri ve restaurantlar sıralanmıştı. Işıkları nehre yansıyordu. Kuş ve ağustos böceklerinin sesi dışında herhangi bir ses yoktu. Huzurun tamamı bu akşam buraya gelmişti sanki. Bu akşam biraz muzurluk yapıp kendime patates kızartması ile Tom Yhang çorbası ısmarladım. Menüde Tom Yhang çorbasının yanında ( clear or small coconat milk ) şeklinde açıklama vardı. ‘Clear’ in buradaki anlamını çözemediğimden zaten de hindistan cevizini Tom Yhang çorbası içerisinde çok sevdiğimden “ with coconal milk” şeklinde sipariş verdim. Garson elinde Hindistan cevizi meyvesi ile bize yaklaştı. İçimden hay allah yanlış anlama oldu galiba diye düşünürken Hindistan cevizi meyvesinin kapağını kaldırdığımda benim Tom Yhang çorbasının Hindistan cevizi meyvesinin içine koyduklarını fark ettim. Hindistan cevizi meyvesini çorba kasesi olarak kullanmışlardı. Çorbanın içerisinde çeşitli baharatlar, karides ve hindistan cevizi meyvesi ve değişik otlar yer alıyordu. Koh Chang adasındaki son gecemizde son derece lezzetli bir yemek yemiş olduk. <br />
Ertesi sabah bizi Bangkok’a götürecek olan aracımız geldi ve kalbimizi burada bırakarak buruk bir şekilde güzel adadan ayrıldık. <br />
Her şey için teşekkürler Koh Chang adası, yoğun yolculuğumuzdan sonra bol dinlenmeli ve çok keyifli anlar geçirttin bize. Artık Hindistan gezimi hazırım. 2 gece daha Bangkok’ta kaldıktan sonra 8 mart 2011 de sabah uçağı ile Delhi’ye uçuyor olacağım. Delhi’den sonra , Buddha’nın aydınlandığı yer olan Boddhgaya’dayım. <br />
<br />
Şimdilik Hoşçakalın<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-70871734679689981752011-04-27T13:42:00.001-07:002011-08-23T01:24:37.431-07:00Swa ti Ka ( Merhaba) Koh Chang<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-kkfGZhJu7LY/TlNiMbirEQI/AAAAAAAAAkQ/gmKECH3Ucx4/s1600/DSC06466.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-kkfGZhJu7LY/TlNiMbirEQI/AAAAAAAAAkQ/gmKECH3Ucx4/s320/DSC06466.JPG" /></a></div><br />
Gezimizin diğer bir durağı olan , Koh Chang adasında toplam 4 gece kalacağız. Plana göre 4 günün 2 gecesi Ramayana resortta, 2 gecesini ise Aana Resortta geçireceğiz. İkisi arasında karşılaştırma yaparsam odaları, konumu, denize yakınlığı ve kumsalı en büyüleyici olan AAna Resort, servisi ve masaj fiyatları en iyi olan ise Ramayana. Bu bilgilere göre buralara yolunuz düşerse seçiminizi bu bilgiler doğrultusunda yapabilirsiniz <br />
İlk gün Ramayana resorta’a yerleştikten sonra kumsal ile otel arasında saatte bir ring atan minibüse binerek Dewa otelin kumsalına gittik. Koh Chang adasında gelgit olayına tanık olabiliyorsunuz. Sabahları deniz yükseliyor, öğleden sonraları ise deniz geri çekiliyor.. Öğleden sonra denize girdiğinizde derin sulara ulaşmanız zaman alıyor. Bu yüzden sabahları deniz keyfi, öğleden sonra ise havuz keyfine uygun bir ada burası. <br />
İlk günün akşamı hep birlikte Koh Chang adasının merkezine gittik. Amacımız yemek yedikten sonra deniz kıyısında beach partiye katılmaktı. Yemeğimizi yedikten kumsala çok yakın bir bara gittik. Kumsalda ateş gösterileri yapılıyordu. Gösterilerden sonra live music başladı ve içkisini alan kumsalda canlı müzik eşliğinde dans etmeye başladı. Keyifli ve eğlenceli bir gece geçirdik hep birlikte…<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-zJyMJvWZ7o4/TlNjwGNecpI/AAAAAAAAAkw/TzhGx3_InlI/s1600/tayland%2Bburma%2Bkambo%252B%25C4%259Fya%2B444.jpg" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-zJyMJvWZ7o4/TlNjwGNecpI/AAAAAAAAAkw/TzhGx3_InlI/s320/tayland%2Bburma%2Bkambo%252B%25C4%259Fya%2B444.jpg" /></a></div><br />
Ertesi gün Koh Chang adasında diğer kalacağımız AAna resort’a geçtik. Kısa bir gezinti sonrasında havuzu ve kumsalını çok beğendik. Otelin içindeki küçük rıhtımdan kalkan tahtadan yapılmış ince kanolara binerek muhteşem White Sand Beach’e ulaşıyorsunuz. Kumsal, hava muhteşemdi. Tam denizin kenarında ağaca bağlı ipten bir salıncak var ki hemen denedim. Tam türk filmi misali bir güzel sallandım. Aynı gün öğleden sonra Mebuse ile birlikte kendimizi Thai masajı hediye ettik. Bilmeyenler için Thai masajında özel kıyafetler giydiriyorlar ve elbisenin üzerinden meridyen noktalarınıza bastırarak masaj yapıyorlar. Küçükken annemin zaman zaman beni çağırıp “beni bir çiğner misin “ deyişini hatırlıyorum. İşte Thai masajı bu çiğneme olayına çok benziyor. Thai masajı ayrıca yoganın bedeninize yaptığı etkiyi yapıyor yani direk meridyen noktalarını aktivite edip bedenin dengesini sağlıyor. Günün yorgunluğunu alan harika bir masaj. Yalnız akşam geç vakit yaptırmayın. Enerji seviyenizi yükselttiğinden gece uyumakta zorluk yaşayabilirsiniz. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-qMcyiqO6j3Y/TlNjCq2pR4I/AAAAAAAAAkg/TfwoWDqBQZQ/s1600/DSC06399.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-qMcyiqO6j3Y/TlNjCq2pR4I/AAAAAAAAAkg/TfwoWDqBQZQ/s320/DSC06399.JPG" /></a></div><br />
O günün akşamında yine otelde kalıp yemek yemeğe karar verdik. Akşam yemeğimizi deniz mahsulleri masasından seçtik. O akşam ki yemeğimiz dev karidesler, mavi yengeç, kalamar ile birlikte buharda pişmiş pilav dan ibaretti. Masamız ise tahta ayakların üzerine oturtulmuş tahta zemin üzerinde alçak yer masası ve iki yanında uzanabileceğiniz bir yatak ve tavandan aşağıya sarkan beyaz tüller ile süslenmişti, tabii yanında da soğuk güzel bir beyaz şarap eşliğinde çok romantik ve keyifli bir akşam yemeği yedik. <br />
Koh Chang adası hakkında kısaca bilgi vermem gerekirse, 217 km kare büyüklüğünde Phuket’ten sonra Thailand’ın ikinci büyük adası. Koh Chang adasının diğer adı ise Elephant Island. ( Fil adası) Adayı çevreleyen denizin ismi ise Andaman denizi. Sakinliği arayanlara özellikle tavsiye edebileceğim bir ada burası. Şubat ayındaki Full Moon seromonileri hariç tabii. Koh chang adası, Şubat ayındaki Full Moon seromonileri ile meşhur. Dolunay öncesi ve sonrası sürekli dolunay partileri yapılarak dolunayın geliş ve gidişi kutlanıyor. Biz maalesef Şubat ayı dolunayını kıl payı kaçırdık. Koh Chang, 50 küçük ada ile çevrili ve Marina National Parkı ile biliniyor. Bu parkın bulunduğu kıyı Kamboçya sınırına da bakıyor. Buraya geldiğimizin ikinci günü Marin National Parka yakın bir adada Sevgili Mebuse ile birlikte güzel bir dalış yaptık. Mercanlar, balıkların çeşitliliği ve bir sürü vatoz balığı ile karşılaştık. Dalış için çok uygun, doğal güzelliği muhakkak görülmesi gereken yerlerden birisi Koh Chang adası.....<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-4nKA5U6zbvE/TlNjQOBkuLI/AAAAAAAAAko/2T40gI1NVHY/s1600/DSC06379.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-4nKA5U6zbvE/TlNjQOBkuLI/AAAAAAAAAko/2T40gI1NVHY/s320/DSC06379.JPG" /></a></div><br />
Ayrıca Koh Chang adasının etrafında bir sürü kumsal var. İstediğinizi seçip denize girebilirsiniz. Tüm kumsalları görmedim zira çoğunlukla otelimizin de bulunduğu White Sand Beach’te denize girdim. Adından da anlaşılacağı gibi White Sand Beach, beyaz kumların olduğu güzel bir kumsal. Adanın %70 ini tropikal ormanlar oluşturuyormuş, yer yer de yağmur ormanlarını da görmek mümkünmüş. Hava sıcaklığı açısından adaya gelmek için en uygun aylar ; Aralık ve Mart ayları. Ayrıca bu adada keyifle yapacağınız bir sürü aktivite var. Snorkling, elephant riding, jungle trecking, diving, motorcyling vb gibi..... <br />
Şimdilik bu kadar <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-87284704198985177062011-04-27T13:41:00.001-07:002011-08-21T08:44:36.513-07:00Kamboçya’dan Ayrılıyoruz!!!!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-Wm5ccTfVgvw/TlEnB-PM43I/AAAAAAAAAi4/81QBFDD5gkQ/s1600/DSC_7375.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-Wm5ccTfVgvw/TlEnB-PM43I/AAAAAAAAAi4/81QBFDD5gkQ/s320/DSC_7375.JPG" /></a></div><br />
Dönüş yolunda Thailand sınırına geçtikten sonra bizi Koa Chang adasına götürecek olan minibüse bindiğimizde sevgili Kubilay, Kamboçya’ya gelirken yanında getirdiği DVD filmi çalışması için şoföre verdi. Bu film Kamboçya’da geçmişte yaşananlar ile ilgiliydi. İsmi “ Killing Fields” di. Bu filmde 1973-1975 yıllarında Amerikalıların savaş uçağının koordinatlarında yanlışlık yapması sonucunda, yanlışlıkla sivil halkın bulunduğu yerin bombalanması ve bu skandal olaydan sonra Amerika ve diğer ülkelerin Kamboçya’yı terk etmek zorunda kalması sırasında yabancıların başından geçen gerçek olaylar anlatılıyordu. Başroldekiler, New York’ta çalışan amerikalı gazeteci Sydney Schanberg ile onun rehberi Kamboçya’lı Pran’dı. Sydney ile birlikte başka ülkelerin gazetecileri de vardı. İlk tahliye sırasında Pran’ın ailesini Amerikaya gönderiyorlar. Amerikalı gazeteci Sydney Schanberg ve Pran biraz kalıp tahliye sırasındaki olayları izlemek ve bir sonraki kafile ile Amerikaya gitmeyi planlıyorlar. Fakat olaylar planladıkları gibi gitmiyor. Kızıl Khmer’ler hükümet binasını ve yabancıların bulunduğu binaları sıkı kontrol altına aldıklarından hiç bir Kamboçyalının ülke dışına çıkmasına izin vermiyorlar. Ve böylece Pran’ı kızıl khamerlere teslim olmak zorunda kalıyor. Pran, Kamboçyalı olmasına rağmen yabancıların yanında lüks bir yaşam sürmüş olduğu için işkence görüyor ve en pis işlerden sorumlu oluyor. Pran, silik bir görüntü vererek gizliden gizliye sürekli kaçış planları yapıyor. İlk kaçışında yakalanıp fena bir şekilde işkenceye maruz kalıyor. 2.nci kaçış girişiminde başarılı oluyor ve köyün birinde kızıl khamer komutanının oğluna baby sitterlık yapmaya başlıyor. Kızıl khamerler eğitimi olan Kamboçyalıları katlediyor ya da sorumluluklarına verilen zor işleri kaldıramadıklarından ölüyorlar. Öyle bir an geliyor ki kızıl khmer ordusunu küçük çocuklar oluşturmaya başlıyor. Pran’ın yanında yaşadığı, Kızıl khamerin başı, kahmerlerin yaptığı katliamı olumlu bulmuyor ve daha az hasarla işin içinden sıyrılmanın yollarını ararken farkediliyor ve öldürülüyor. Pran, Kızıl Khamaer’in başı ölmeden önce çocuğuna bir harita ve 60 usd bıraktığını fark ediyor. Pran bu haritayı kullanarak küçük oğlan ile birlikte ülke dışına kaçmayı planlıyor. Yanında birkaç kişiyi de alarak yola çıkıyor. Yolda ilerlerken çocuğu taşıyan adam yanlışlıkla mayına basıyor çocuk ile birlikte ölüyor . Pran tek başına yolculuğuna devam ediyor ve sonunda dağlardan Kamboçya sınırını geçtikten sonra kızıl haç ekibine rastlıyor. Ve sonunda , gazeteci Syndey Schanberg, Pran ile tekrar karşılaşıyor. Pran sonunda ailesi ile buluşuyor<br />
Filmin sonunda Beatless’ın en çok sevdiğim şarkısı Imagine çalıyordu. Göz yaşlarımı tutamadım. Evet barış çok önemliydi. Dünyayı kurtarmak adına çok konuşmak yerine kendi içimizde barışı hissetmeliyiz diye düşündüm. Sonra aklıma Angelina Jolia ve Prenses Diana’nın Kamboçya için yaptıkları aklıma geldi. Dünyadaki diğer insanların dikkatini buraya çektikleri için onları takdir ettim. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-sYUxFUIT6rs/TlEnfaqjY-I/AAAAAAAAAjA/277E0IW_5SI/s1600/DSC06155.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-sYUxFUIT6rs/TlEnfaqjY-I/AAAAAAAAAjA/277E0IW_5SI/s320/DSC06155.JPG" /></a></div><br />
Angelica Jolia Kamboçyalı bir çocuğu evlat edinerek tüm dünyaya ilham kaynağı oldu. Kamboçyalı oğluyla sokağa her çıktığında Kamboçya’da olanlara dikkat çekerek tüm insanlığa her fırsatta barışı hatırlatıyor. <br />
Peki biz neler yapabiliriz? Bence çok büyük şeyler yapmaya gerek yok. Zira o zaman büyük şeyler yapmayı düşünüp hiçbir şey yapamama hali oluşabilir. En pratik yolun; yandaki komşumuzla, kavga anı yaşadığımızda, bizi sinirlendiren insanlarla karşılaştığımızda onlara sevgiyle bakarsak belki de dünyadaki tüm savaşı engellemiş oluruz. Kim bilir !!!!!<br />
Kamboçya yazımı Beathles’ın çok sevdiğim parçası “İmagine” ile bitiyorum…<br />
Sevgiler<br />
<br />
Imagine <br />
Imagine there's no heaven <br />
It's easy if you try <br />
No hell below us <br />
Above us only sky <br />
Imagine all the people <br />
Living for today... <br />
<br />
Imagine there's no countries <br />
It isn't hard to do <br />
Nothing to kill or die for <br />
And no religion too <br />
Imagine all the people <br />
Living life in peace... <br />
<br />
You may say i'm a dreamer <br />
But i'm not the only one <br />
I hope someday you'll join us <br />
And the world will be as one <br />
<br />
Imagine no possessions <br />
I wonder if you can <br />
No need for greed or hunger <br />
A brotherhood of man <br />
Imagine all the people <br />
Sharing all the world... <br />
<br />
You may say i'm a dreamer <br />
But i'm not the only one <br />
I hope someday you'll join us <br />
And the world will live as one <br />
Hayal Et <br />
Hayal et cennetin olmadığını<br />
Denersen bu kolay<br />
Altımızda cehennem yok<br />
Üstümüzde sadece gökyüzü<br />
Hayal et bütün insanların bugün için yaşadığını<br />
<br />
Hayal et ülkeler olmasa<br />
Bunu yapmak zor değil<br />
Uğruna ölücek ve ya öldürülücek bir şey yok<br />
Hayal et bütün insanların<br />
Barış içinde yaşadığını<br />
<br />
Bana bir hayalci diyebilirsin<br />
Ama ben tek değilim<br />
Umarım bir gün sende bize katılırsın<br />
Ve dünya tek vucüt yaşar<br />
<br />
Hayal et mal mülk olmasa<br />
Bunu yapabilir misin merak ediyorum<br />
Açlığa ve aç gözlüleğe gerek yok<br />
İnsanların kardeşliği<br />
Hayal et bütün insanların<br />
Dünyayı paylaştığını<br />
<br />
Bana bir hayalci diyebilirsin<br />
Ama ben tek değilim<br />
Umarım bir gün sende bize katılırsın<br />
Ve dünya tek vucüt yaşarUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-77369695604839607742011-04-27T13:38:00.001-07:002011-08-23T01:15:17.755-07:00Siam Reap… Büyüleyici Angkor Dünyanın 7 Harikası Listesine Girebilir mi ?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-9gn5guO1djc/Tk_v8XpbknI/AAAAAAAAAhA/XK3Qxqw3WY8/s1600/DSC05758.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-9gn5guO1djc/Tk_v8XpbknI/AAAAAAAAAhA/XK3Qxqw3WY8/s320/DSC05758.JPG" /></a></div><br />
Sabah 8:00 da resepsiyonda buradaki rehberimiz ile buluşacağımız konusunda bilgi aldık. Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra bugünkü gezimiz için bize tahsis edilen minibüse bindik. Rehberimizin adı Savut’tu. Savut, rehber olmadan önce 3 sene rahiplik yapmıştı. İlk durağımızın Ta Prohm olacağını, sonrasında ise meşhur Angkor Wat’ı gezeceğimizi söyledi. Geçen sene Siem Reap’e gelen turist sayısı 2 milyon civarındaymış. Ve bu rakamı daha da arttırmayı hedefliyorlarmış. Ne yapıp yapın fazla turist gelmeden bir an evvel gelin buraları görün derim. <br />
Neyse tekrar gezimize dönecek olursak ; Ta Phom 1188 yıllarında yapılmış. Tarihi eserlerde en dikkati çeken şey Phryom Bayon’ın doğu, batı, kuzey ve güneye bakan dört ayrı kafadan oluşan heykeli oldu. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-DKavdHw9WN8/TlK3dDYGBLI/AAAAAAAAAjg/434kbK_wqGg/s1600/DSC_7509.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-DKavdHw9WN8/TlK3dDYGBLI/AAAAAAAAAjg/434kbK_wqGg/s320/DSC_7509.JPG" /></a></div><br />
Phryom Bayon’nun dışında taş duvarların üzerinde kalkma motiflerle süslenmiş heavenly dancer Apsara( cennet dansçısı) siluetleri ile mitolojik kahramanlar Garuda ve Deva’ya ratlamanız mümkün. Geçmiş efsaneleri 3 boyutlu motiflerle taş duvarlara resmetmişler. Taştan yapılmış tapınaklarla adeta bütünleşmiş spong adını verdikleri akasya ailesinden gelen ağaçlar var ki bunlar sanki tapınağın taşları yıkılmasın diye büyük bir çaba harcıyor gibiler. Belki de Angkor tapınaklarının uzun süre bulunamamasının sebebi Spong ağacıdır. Kim bilir? Tapınaklarla öyle bütünleşmişler ki bilmeyen burada tapınak olduğunu anlamayabilir. Bu arada ilginç diğer bir bilgi de , Spong ağacının yapısı o kadar yumuşakmış ki mobilya yapımında kullanılamıyormuş. <br />
Ta Prohm ‘a doğru yürürken eskiden içinde sanki su olduğunu gösteren büyük boş çukur alana rastladık , çukurun orta kısmında ise bir kaç Kamboçyalı’nın bir şeyler aradığını fark ettik. Rehberimiz Savut , onların mud (çamur) balığı aradıklarını söyledi. Hepimiz şaşırmıştık . Bu kurumuş gölette balık nasıl olabilir? diye düşündük. Sonradan öğrendik ki, Muson yağmurları döneminde burası tamamen su ile dolup gölet haline geliyormuş. Çamur balıkları ise,sular çekildiğinde ise gölün tabanındaki çamurlu alandan daha derinlere giderek, bir sonraki muson yağmurları gelene kadar 6 ay burada saklanırlarmış. İşte kuru göletin ortasındaki Kamboçyalı adam da çamur balığını bulup evine yemek için götürmeye çalışıyormuş. Yalnız çamur balığı öyle sakin, munis bir balık değilmiş, yakaladığınızda doğru yerinden öldüremezseniz, zıplayıp ağzınızın içine girebilir ve dikenleri ile boğazınızı tıkayarak sizi öldürebilirmiş. Açıkcası , bu balıkların 6 ay boyunca kendini göletin tabanında saklayıp daha sonrasında muson yağmurları başladığında gölette yüzmeye başlaması gerçekten mucizevi bir olay diye düşünüyorum. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-sH2uAgsAEk0/TlC-1SiOYYI/AAAAAAAAAhQ/3NSL2RWQCqM/s1600/DSC05658.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-sH2uAgsAEk0/TlC-1SiOYYI/AAAAAAAAAhQ/3NSL2RWQCqM/s320/DSC05658.JPG" /></a></div><br />
Tapınağa doğru ilerlerken Rehberimiz Savut, bize bir ağacın üzerinde birbirine yapışmış yaprak kümesini gösterdi. Yaprakların arasından sanki ipek böceğinin iplik sarmalları gibi kütleler sarkıyordu. Bir de baktık ki yaprak kümesinin etrafında bir sürü karınca var. Bir gece önce seyrettiğimiz showda bu karıncaların oluşturduğu kümenin içindeki maddeyi toplayışlarını göstermişlerdi . Açıkcası showda ne yapmaya çalıştıklarını anlayamamıştım ama buradaki karınca kümesini görünce showtaki hikaye daha anlamlı hale geldi. Önce sopaları ile yaprak kümesini dürtüklüyorlar ve bu şekilde karıncalar kaçıyor. Sonrasında ise boşalan yaprak kümesini sepetlerinin içine alıyorlardı. Tabii bazı karıncalar da insanın üstüne gelebiliyordu onları da silkinerek üzerlerinden atıyor ve topladıkları bu yaprak kümesinin içeriğini yiyecek olarak kullanıyorlardı. <br />
Ülkede yiyecek açısından tam bir bolluk hakimdi. Şekerlerini Hindistan cevizinden üretiyorlar, topraktan bile balık çıkartabiliyorlardı. Bir sürü lezzetli meyve ve pirinçleri vardı ki, hepsinden tattık , prinçten çorba, sıcak yemek, tatlı aklınıza ne gelir ise yapabiliyorlardı. <br />
Ta Prohm’un merkezine yaklaştığımızda muson yağmurları sırasında içi su ile dolacak olan çukur bir alandan geçtik. Burada her tapınağın ana merkezinin etrafı koruma amaçlı gölet ile çevrilmiş ve göleti geçtikten sonra merkeze varıyorsunuz. Her merkezin doğu, batı, kuzey ve güney’ bakan 4 ayrı kapısı var ve her kapının girişinde mutlaka bir Buddha heykeli yer alıyor. Savut, geçmişte Ta Phrom tapınağını inşa etmek için kullanılan taşları 60 mil öteden fillerle taşıdıklarını söyledi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-fwgYvYmCEmo/TlDABfAplSI/AAAAAAAAAhY/5Qede_WXpJE/s1600/DSC_7329.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-fwgYvYmCEmo/TlDABfAplSI/AAAAAAAAAhY/5Qede_WXpJE/s320/DSC_7329.JPG" /></a></div><br />
Ta Prohm’un merkezinin duvarlarındaki Buddha heykellerinin çoğu yok edilmiş. Geçmişte Angkor tapınakları uzun yıllar Budist rahipler tarafından korunmuş, savaşlar sırasında bir şekilde görünür hale geldiklerinde tapınaklardaki değerli taşların hepsi yok edilmiş. Biraz daha içerilere doğru ilerlediğimizde Tom Raider filminin çekildiği Lara Croft’un meşhur atlama sahnesinin olduğu bölüme geldik ve hemen bu alanda birer fotoğraf çektirdik. Manastırı saran ağaç dallarını izlediğinizde, dalları insan figürlerine benzetmeniz mümkün. Ana tapınağın içine girdiğinizde bir sürü arka arkaya kapıdan oluşan bölümler var ki sanki aynanın yansıması gibi görünüyorlar. Benzer mimari yapı Nepal’deki Hindu tapınaklarında da vardı. <br />
Biraz sonra manastırın içinde özel bir bölüme girdik. Burada yüksek duvarların üzerinde irili ufaklı delikler dikkatimizi çekti. Savut, geçmişte bu deliklerin içerisinde elmasların olduğunu ve elmasların sonradan bir şekilde çalındığını söyledi. Biraz ileride farklı bir bölüme daha girdik. Burası kare şeklinde yüksek tavanlı bir yerdi. Savut buranın özel bir alan olduğunu bu alanın tüm endişelerin yok olmasına yardımcı olduğunu söyledi. Tam bana göre bir yer diye düşündüm. Bu alanın orta bölümündeki tütsülerden alarak endişelerden kurtulmayı diledim. Biraz aceleci davranmışım. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-7n_G3P0o50s/TlDAQmYANpI/AAAAAAAAAhg/3RGsT0F74eg/s1600/DSC05761.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-7n_G3P0o50s/TlDAQmYANpI/AAAAAAAAAhg/3RGsT0F74eg/s320/DSC05761.JPG" /></a></div><br />
Savut, burada yapılacak özel farklı bir ritüel olduğundan bahsetti. Duvara sırtımızı yaslamamızı ve 5 saniye içinde dilek dilememizi ve son olarak ta sağ elimiz ile göğsümüze vurmamızı istedi. Dileğimizi kimse ile paylaşmamamız konusunda da uyarıda bulundu. Teker teker sırtımızı duvara dayayıp 5 saniye içinde dileğimizi diledik ve elimiz ile göğsümüze vurduk. Vurduğumuzda çok enteresan bir şey oldu. Vuruşun içimizde yarattığı titreşim sırtımızı yasladığımızda duvarda da hissediliyor ve tok bir ses çıkıyordu. Bir müddet sonra bunu oyun hale getirsek te enteresan bir deneyim oldu benim için. <br />
Bu alandan çıktıktan sonra Savut, spong ağacı ile sarılmış taş bir duvar gösterdi. Dikkatle baktığınızda ağacın arkasına saklanmış Apsara’nın yüzü görülebiliyordu. Apsara heykelini artık kimsenin alması söz konusu olamazdı. Çünkü Sevgili Spong ağacı ona kol kanat germişti .<br />
Ta Prohm’daki geziminiz artık sona ermişti ve dönüş yoluna doğru ilerledik. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-2dZO-bomlHU/TlK32KwEmKI/AAAAAAAAAjo/GN5MI4hVcgY/s1600/DSC05784.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-2dZO-bomlHU/TlK32KwEmKI/AAAAAAAAAjo/GN5MI4hVcgY/s320/DSC05784.JPG" /></a></div><br />
Dönüş yolumuzda bir gölete rastladık. Sevgili Mebuse elinde su dolu küçük bir şişe ile göle doğru ilerledi. Sevgili Pınar, Mebuse’nin elindeki suyun dünyadaki suları şifalandırmayı amaçlamış bir topluluk tarafından verildiğini ve Mebuse’ninde gezip gördüğü yerlere bu şifalı suyu dökerek tüm dünyadaki suların şifalanmasına hizmet etmeyi amaçladığını söyledi. Çok güzel bir amaçtı. İleriki zamanlarda Angkor Wat’ı çevreleyen göletten geçerken Mebuse aynı konuyu benimle de paylaşacak ve benden Hindistan’daki sulara aynı sudan dökmem konusunda ricada bulunacaktı. Ben de bu ricayı memnuniyetle kabul edecektim. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-rGepKPZ1SlQ/TlDAggiYH-I/AAAAAAAAAho/KTQT_F5TxCY/s1600/DSC05809.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-rGepKPZ1SlQ/TlDAggiYH-I/AAAAAAAAAho/KTQT_F5TxCY/s320/DSC05809.JPG" /></a></div><br />
Artık çıkış kapısında gelmiştik. Çıkış kapısındaki Buddha heykeline saygılarımızı sunduk. Buddha Heykelinin yanında bir de Nun ( rahibe) vardı. Bu Nun elindeki kırmızı ipliği dua okuyarak gelen kişinin bileğine takıyor ve takarken de bir dua okuyordu. Hepimiz birer iplik alıp Nun’un teker teker hepimizi okumasına izin verdik. Sonra Nun’dan dostlarıma vermek üzere 2 iplik dizimi aldım <br />
Ta Prohm gezimiz tamamlanmıştı. Ta Prohm’un son çıkış bölümüne yaklaştığımızda kulağımıza güzel bir müzik sesi geldi. Yaklaştığımızda 8 kişilik bir ekipten oluşan Kamboçya lirikleri çalan bir grupla rastlaştık. Hepsi savaş gazileriydi. Kimisinin kolu, bacağı yoktu, kimisinin ise gözü görmüyordu. Çaldıkları müziği biraz dinledikten sonra bir miktar bağış yaptık. Bir de yaptıkları müziğin CD sini de yapmışlardı. İsteyen satın alabiliyordu. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-r87d-7PvKQU/TlDAvf2fpyI/AAAAAAAAAhw/rc1n2hK0gcM/s1600/DSC05825.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-r87d-7PvKQU/TlDAvf2fpyI/AAAAAAAAAhw/rc1n2hK0gcM/s320/DSC05825.JPG" /></a></div><br />
Ta Prohm’dan sonra Banteay Kdei, Srah Srany gölüne gittik. Burası geçmişte kralın yüzdüğü yerdi nehirin kenarına heykellerle süslü özel bir platform yapmışlardı. Gölün manzarası ve platformdaki heykellerin görünüşü harikaydı.Srah Sra y’ı gölünden sonra öğlen yemeği yiyeceğimiz yere gittik. Burada tarihi eserlerin bulunduğu her yerde alış veriş tezgahları var. Hediyelik eşya almak veya kıyafetinizi tazelemek istediğinizde rahatça alış veriş yapabiliyorsunuz. Biraz pazarlık yaptıktan sonra 2 dolara tişört, 5 dolara şalvar satın alabiliyorsunuz. Satıcılar satın almak istediğinizi anlayınca discount yapmayı kendileri teklif ediyorlar. İlk söyledikleri fiyatın %40 veya %50 sine istediğiniz şeyi satın alabiliyorsunuz. <br />
Öğlen yemeğimiz çok lezzetliydi. Ben Tom Yhan çorbası içtim ki thai yemeği sevenler bu çorbayı çok iyi bilirler karides, hindistan cevizi ve lezzetli otların karışımından oluşan bir çorbadır. Yanında mutlaka bir de pilav veriyorlar. İçindeki biberden dolayı çorba o kadar acı oluyor ki pilavsız çorba içmek imkânsız hale gelebiliyor. Yemekten sonra günlerdir beklediğimiz önemli an gelmişti. Dört tarafı sularla çevrili görkemli Angkor Wat’ı görecektik. Angkor Wat’ın ön kapısı doğuya bakıyordu. Angkor Wat tüm görkemi ile karşımızdaydı. Ön tarafta İnsanların girebildiği ve yan tarafta ise fillerin giriş yapabildiği yüksek tavanlı giriş kapısı vardı. Angkor Watın kendisi ile göldeki muhteşem yansımasını görmek bir mucizeye tanık olma hali gibiydi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-8YGkOf8Qaw0/TlDBBNdLpmI/AAAAAAAAAh4/ODngVLpFUPk/s1600/DSC05877.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-8YGkOf8Qaw0/TlDBBNdLpmI/AAAAAAAAAh4/ODngVLpFUPk/s320/DSC05877.JPG" /></a></div><br />
Angkor Wat’ın içerisine doğru yürüdüğümüzde ana tapınak daha görünüyor hale geldi. Ana tapınağın önünde iki ayrı gölet vardı ve gölette ana tapınağın siluetini net bir şekilde görebiliyordunuz. Savut’un söylediğine göre Angkor Wat tapınağı 358.000 kişi tarafından 37 yılda tamamlanmıştı. Ana Tapınağın içine girdiğimizde, Savut Budistler için önemli Meru dağını temsilen bir tapınak inşa edildiğinden bahsetti. Meru dağı Budistler için cennet yer, vaat edilmiş topraklardı. Savut, cenneti deneyimlemek isteyen beni takip etsin dedi ve hep birlikte Meru dağına çıkış noktasına geldik. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-HfYTG3zwLjg/TlK4SREhhiI/AAAAAAAAAjw/L4YD5h03ago/s1600/DSC05944.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-HfYTG3zwLjg/TlK4SREhhiI/AAAAAAAAAjw/L4YD5h03ago/s320/DSC05944.JPG" /></a></div><br />
Meru dağının çıkışı zorluydu, bir sürü basamağı olan dik bir merdivenden Meru dağına çıktık. Angkor Wat tapınağının Meru dağından görünüşü çok etkileyiciydi. Cennetin dört ayrı kapısında 4 ayrı Buddha heykeli yerleştirilmişti. Hepsine ayrı ayrı giderken saygılarımı sunup dua ettim. Meru dağına çıkmak her yiğidin harcı değildi. Bu fırsattan faydalanmak iyi olacaktı !!!!!!<br />
Savut, Meru dağı dışında Meru dağının iç kısmında arkeolojik çalışmalar sırasında küller bulunduğunu ve bu küllerin Angkor kralına ait olduğunun düşünüldüğünü söyledi. Angkor Wat tapınağındaki gezimizi tamamladığımızda saat 15:30’du. <br />
Hava biraz puslu olduğu için bugünkü gezimiz son etabı güneşin batışını Bakan Hill’den seyretmeyi benden başka kimse istemedi. Ben ise buranın en yüksek yeri (800m) olarak bilenen Bakan Hill’i görmek istiyordum. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-NKIctjElNPE/TlDBsaRR3qI/AAAAAAAAAiA/ZIZsCx_sd3M/s1600/DSC05977.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-NKIctjElNPE/TlDBsaRR3qI/AAAAAAAAAiA/ZIZsCx_sd3M/s320/DSC05977.JPG" /></a></div><br />
Rehberimiz Savut, beni Bakan hill’e götürecek bir tuk tuk ayarladığını söyledi. Bakan Hill’deki işim bitince aynı tuk tuk beni otele bırakacaktı. Savut’a çok teşekür ettim ve Angor Watt’ın tam karşısındaki Angkor cafe’de kendime dondurma ısmarladım. Vakit geldiğinde cafenin önünde beni bekleyen tuk tuk’a bindim ve beni Bakan Hill’in eteklerine getirdi. Bakan Hill’e çıkışım 15 dakika kadar sürdü. İsteyen çıkarken fille de binebiliyordu ama ben yürüyerek çıkmayı tercih ettim. Tepeye çıktığımda benden önce bir sürü kişinin güneş batımı için orada toplandığını gördüm. Fotoğrafçılar fotoğraf makinalarının ayaklarını hazırlıyorlardı ama pek bir şey görme olasılığımız yoktu ki öyle de oldu güneş bulutların arasında kızıllaştı ve sonra yok oldu. İnişe geçtiğimde Türkçe sesler kulağıma geldi bir de baktım ki Mahfi Eğilmez. O da Kamboçya’yı gezmeye gelmişti. <br />
Tuk tuk ile otele vardığımda saat 18:30 ve bu saat bizim yemeğe çıkış zamanıydı. Biraz geç kalmıştım !! Işık hızı ile yukarı çıkıp duş aldıktan sonra hemen aşağıya resepsiyona indim. Bu akşamda açık büfe akşam yemeği verilen güzel bir restaurantta gittik. Kendime tempuralardan bir ziyafet çektim. Yemekten sonra şehrin içindeki gece marketi ziyarete edip bir cafede oturup keyif yaptık. Ertesi sabah saat 5:15’de güneşin doğuşunu seyretmek için Angkor Wat’a gideceğimizden çok fazla zaman geçirmeden doğruca otele vardık. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-d8GY4fqfLYQ/TlDCGeCLjjI/AAAAAAAAAiI/lQrD0OIbkDM/s1600/DSC06072.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-d8GY4fqfLYQ/TlDCGeCLjjI/AAAAAAAAAiI/lQrD0OIbkDM/s320/DSC06072.JPG" /></a></div><br />
Ertesi sabah saat 5:00 de uyanıp Angkor Wat’ta güneşin doğuşunu görebileceğimiz güzel bir yere gittik. Güneşin doğuşuna daha bir saat vardı. Saat 6:45 gibi güneş göründü. Angwar Wat, güneş ve Angkor Wat’ın göldeki silueti gerçekten çok güzeldi. Aynı anda 2 güneşin doğuyor gibi görünüyordu. Yukarıda Angkor, ortada Nilüfer çicekleri ve gölün içinde Angkor’un silüeti ve hem gölün içinde hem de üstünde 2 ayrı güneş gerçekten görüntü muhteşemdi. Güneşin doğuşunu seyrettikten sonra Angkor Wat’ın karşısındaki bir cafede kahvaltımızı yaptık. Sonrasında ise bir saatlik mesafede olan Banteay Srei’ye doğru yola çıktık. Yolda hepimiz uykuya teslim olmuştuk. <br />
Banteay Srei vardığımızda Savut buranın hikayesini bizimle paylaştı. Buradaki meşhur Apsara heykelinin kazı çalışmaları sırasında Fransız arkeologist tarafından alınıp Paris’e götürüldüğünü ve şimdi Louvre müzesinde sergilendiğini söyledi. Savut bu duruma içerlemiş gibiydi sanki. Doğrulamak için Savut’a birkaç soru daha sordum. Evet Savut bu duruma gerçekten içerlemişti. Hükümetlerinin Fransa’dan talepte bulunduklarını ancak Fransa hükümeti, Apsaranın geri iadesi için Kamboçya’da ki rejimin stabil hale gelmesini şart koşmuştu. Savut, ülkedeki mevcut rejimin stabil hale gelmesini imkansız olarak gördüğünden Apsara heykelinin Kamboçya’ya hiçbir zaman gelemeyeceğini düşünüyordu. Ben de ona bu duruma istersen farklı bir açıdan bakabilirsin dedim. İnsanlar Paris’teki Louvre müzesinde her Apsara’yı gördüklerinde Kamboçya’yı hatırlayacak hem burası için neler yapabilecekleri konusunda kafa yormaya başlayacak belki de Apsara’nın geldiği yeri daha etraflıca tanımak için Kamboçya’ya gelmek isteyecekler ve böylece Kamboçya’nın daha da kalkınacağını söyledim. Sadece gülümsedi. Söylediklerime pek inanmadığını hissettim. Ama ne yapalım. Türkiye’de de benzer şeyler oluyor bize ait bir çok şey yurt dışındaki müzelerde ve bu kıymetli hazineleri görenler bu eserlerin geldiği yeri ve oranın halkını tanımak için bol bol bizi ziyarete geliyorlar. Ve o tarihlerde olanlar tekrar tekrar hatırlanıyor ve her zaman akıllarda kalmamız sağlanıyor. Bence tarihi eserlerin hepsi tüm evrene ait ve bizler sadece geçici olarak sahip oluyoruz. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-5jhKNgYvRSU/TlDCrFN4VTI/AAAAAAAAAiY/DhTNGPULPnY/s1600/DSC06151.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-5jhKNgYvRSU/TlDCrFN4VTI/AAAAAAAAAiY/DhTNGPULPnY/s320/DSC06151.JPG" /></a></div><br />
Banteay Srei’ dan sonra Kamboçya’da bir köyün hayatını tecrübelemek adına yolumuzun üzerindeki bir köyün önünde durduk. Savut, bize Hindistan cevizinin dişi ve erkek olan meyvesini gösterdi. Erkek olanın meyvesinden şeker üretiyorlardı. Sonra o köy yakınında yetişen meyveleri gördük. Kajunun meyvesi çok değişikti ve enteresan bir hikayesi vardı. Evvel zaman içinde kambur saman içindeyken tüm meyveler aralarında konuşuyorlarmış. Kaju akşam eve gittiğinde karısının kendisini içeriye almadığını anlatmış. Karısının kendisini eve almama sebebi için ise; diğerlerinin akşam belli bir saatte akşam eve geldiklerini ama kendisinin hep dışarıda takıldığını ve bu yüzden onu artık eve almak istemediğini söylemiş. Gerçekten de kaju meyvesinin çekirdeği diğer meyveler gibi meyvenin içinde değil yarısı içeride, yarısı dışarıda yer alıyor. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-XiTS68KdWSQ/TlK4vbYFN-I/AAAAAAAAAj4/Vy220uZOdFU/s1600/DSC06079.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-XiTS68KdWSQ/TlK4vbYFN-I/AAAAAAAAAj4/Vy220uZOdFU/s320/DSC06079.JPG" /></a></div><br />
Köyden sonraki ilk durağımız Angkor Thom’du. Angkor thom’un dört tarafı 4 ayrı havuz ile çevriliydi. Eskiden burası şifa merkezi olarak kullanılıyormuş. Her havuz bir elementi temsil ediyormuş. Giriş kapısına bakan havuz, su elementini temsil ediyor ve havuzun tapınak kapısında su elementini temsilen Fil heykeli bulunuyordu. Sola doğru ilerlediğinizde ise toprak elementini temsil eden havuz ve yine toprak elementini temsilen insan heykeli bulunmaktaydı. Toprak elementini temsil eden havuzun sol tarafında ise ateş elementini temsil eden havuz ve tapınak girişinde aslan başı heykeli, son havuz ise hava elementini temsil etmekte ve burada da hava elementini temsilen at başı yer alıyordu. Ana tapınak ve elementleri temsil eden havuzlar dışında bir de şifanın gerçekleştiği Chamber vardı ki maalesef ki burası şu an çöplük olarak kullanılıyordu. <br />
Şifa merkezinden sonra öğlen yemeğimizi yedik ve hem dinlenmek hem de öğlen sıcağından kurtulmak için otele gittik. Otele gider gitmez banyo aldıktan sonra 2 ,5 saat güzel bir uyku çektim. Artık günün diğer yarısına hazırdım... <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-yswKY-trhxI/TlDDNIfe2kI/AAAAAAAAAio/LNxlGGOnWLA/s1600/DSC06227.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-yswKY-trhxI/TlDDNIfe2kI/AAAAAAAAAio/LNxlGGOnWLA/s320/DSC06227.JPG" /></a></div><br />
Saat 16:00’da ilk durağımız Bayon Temple’a doğru yola çıktık. Bayon Temple gerçekten çok etkiliyici bir yerdi. Bayon, Buddha’nın reenkarnasyonlarından biriymiş. Tapınağın tamamı ilk yapıldığında 54 adet Bayon heykeli varken şimdi bu sayı 35’e inmiş. Angkor krallığına ait efsaneler tapınağın duvarlarına 3 boyutlu olarak resmedilmişti. Kamboçya’da Angwar Wattan sonra beni en çok etkileyen yer burası oldu. Tapınak, Empati, Şefkat, Sakinlik ve Nazik olmayı temsil ediyormuş. Tapınağın içerisine girdiğimizde dört yöne bakan Bayon başının oturtulduğu taştan kuleler yer alıyordu. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-frWvRWCbukk/TlK5I8AUcFI/AAAAAAAAAkA/O2oodT1-MdE/s1600/DSC06255.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-frWvRWCbukk/TlK5I8AUcFI/AAAAAAAAAkA/O2oodT1-MdE/s320/DSC06255.JPG" /></a></div><br />
Savut burada hileli de olsa Buddha ile burun buruna bir fotoğrafımı çekti. <br />
Bayon temple’dan sonra Elephant Terrace ‘a doğru hareket ettik. Geçmişte krallar Elephant terrace oturup dans gösterilerini izlermiş. Teras bölümünün taş duvarlarına yine seramik kabartması andıran taştan oyma fil şekilleri yapmışlardı. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-GZV1U6pZFco/TlDDac2JGZI/AAAAAAAAAiw/zAd9mLuBXDc/s1600/DSC06277.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-GZV1U6pZFco/TlDDac2JGZI/AAAAAAAAAiw/zAd9mLuBXDc/s320/DSC06277.JPG" /></a></div><br />
Elephant terrace’dan sonra Kamboçya’daki tapınak gezimiz sona ermişti. Savut, tüm Angkor Wat tapınakların 1000 adet olduğunu Söyledi. Hepsini gezip derseniz bir ömür Kamboçya’da geçirmeniz gerekiyor ki bu da imkansız. <br />
O akşam akşam yemeğinden sonra şehir merkezine pubların olduğu bölüme gittik. Kendime Kamboçya anısı olarak heavenly dancer Apsara ile Buddha heykeli aldım. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-D1ygAtNs66M/TlK51ZILLTI/AAAAAAAAAkI/DYbZhMT-9l4/s1600/DSC_7197.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-D1ygAtNs66M/TlK51ZILLTI/AAAAAAAAAkI/DYbZhMT-9l4/s320/DSC_7197.JPG" /></a></div><br />
Hep birlikte bir pubta oturup son gecemizi kutladıktan sonra otele gittik. Ertesi gün 8:00’da Thailand’a Koh chang adasına gitmek üzere yola çıkacaktık. <br />
Kamboçya’da hem otelimizin sahibi hem rehberimizi hem minibüsün şöförü çok iyiydi, bize çok yardımcı oldular. Aynı şekilde Kamboçya’dan Thailand’a geçişimizde tereyağından iplik çeker gibi oldu. Çok şanslıydık çok güzel bir organizasyon olmuştu. Herkese tavsiye ederim. Sevgili Pınar seneye de benzer geziyi organize etmeyi planlıyor . ilgilenenler www.iyiinsanlariçin.com’u ziyaret edebilirler. <br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-70854797957483502082011-04-27T13:36:00.001-07:002011-10-16T12:41:53.254-07:00Kamboçya-Siem Riep’e Doğru.<div style="width:260px;padding:0;margin:0;border:none;background:#000 url(http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/ta-031b-d88a-1e54/eb/a4e9b32f41/bg)0 0 no-repeat"><embed width="260" height="150" src="http://images.travelpod.com/bin/tripwow/flash/badge.swf" flashvars="xmlPath=http%3A%2F%2Ftripwow.tripadvisor.com%2Ftripwow%2Fta-031b-d88a-1e54%2Fbadgexml%3Feb%3Da4e9b32f41%26ref%3D" base="http://images.travelpod.com/bin/tripwow/flash/" type="application/x-shockwave-flash" quality="high" bgcolor="#000000" name="TripWow" wmode="opaque" pluginspage="http://www.macromedia.com/go/getflashplayer" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true"></embed><!-- Use of this widget is subject to the terms stated here: http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/widget_terms.html --><div style="width:260px;padding:0;margin:0;border:none;background:#fff;font-family:verdana,sans-serif;color:#999;text-align:justify;font-size:9px"><a href="http://tripwow.tripadvisor.com/tripwow/ta-031b-d88a-1e54" style="color:#c60">Kamboçya Slideshow</a>: Sibel’s trip from <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g293916-Bangkok-Vacations.html" style="color:#c60">Bangkok</a>, <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g293915-Thailand-Vacations.html" style="color:#c60">Tayland</a> to <a href="http://www.tripadvisor.com.tr/Tourism-g293939-Cambodia-Vacations.html" style="color:#c60">Kamboçya</a> was created by <a href="http://www.tripadvisor.com.tr" style="color:#c60">TripAdvisor</a>. See another <a href="http://tripwow.tripadvisor.com/slideshow/cambodia.html" style="color:#c60">Kamboçya slideshow</a>. Create a free <a href="http://tripwow.tripadvisor.com/" style="color:#c60">slideshow with music</a> from your travel photos.</div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-hAO5LHxlwjU/Tk_uRwjxLKI/AAAAAAAAAgo/keLkVJNACoE/s1600/DSC06302.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-hAO5LHxlwjU/Tk_uRwjxLKI/AAAAAAAAAgo/keLkVJNACoE/s320/DSC06302.JPG" /></a></div><br />
27 Şubat 2011 Sabah Bangkok’taki otelimizden bizi Poipet/Kamboçya sınırına götürecek minibüs ile ayrıldık. Bangkok, Poipet/Kamboçya sınırına kadar 2,5 saatlik bir araba yolculuğu bizi bekliyordu. Kamboçya yolculuğunda grubumuz biraz ufaldı. Pınar, Kubilay, Deniz, Mebuse ve ben olmak üzere toplamda sadece 5 kişi Kamboçya’ya gidiyoruz. 2,5 saatlik araba yolculuğundan sonra Kamboçya sınırı öncesindeki check point’e geldik. Pasaportlarımızı verip vize işlemlerini tamamlattırdık. Thailand sınırından yürüyerek geçtikten sonra Poipet/Kamboçya tarafına geçtik. 2 farklı kapıda vize kontrolleri yapıldı. İlk kontrol kapısına gelmeden Pınar’ların anlaştığı tur sorumluları bavullarımızı aldılar. Bavullar bizden önce Kamboçya tarafına geçmişti. Siem Reap bölgesinde kalacağımız otelin müdürü Kamboçya sınır kapısında bizi bekliyordu Otel müdürünün bizi karşılıyor olmasına çok şaşırmıştım. Ya hiç müşterisi yoktu ya da iyi bir insandı. Son kontrolden de geçtikten sonra turistlere tahsis edilen klimasız derme çatma bir otobüse bindik. Tüm turistler zorunlu olarak bu otobüse biniyordu. Turistlerin gidecekleri yerleri kontrol etmek için bu yöntemi uyguluyorlardı sanırım. Neyse 15 dakikalık otobüs yolculuğundan sonra turistlerin Kamboçya içerisine yayıldıkları noktaya geldik. Normal yoldan kendi başıma gelmiş olsaydım, diğer turistler gibi öğlen saat 15:00 a kadar burada bekleyecektim , ancak otel müdürü bizi şirketi ile bağlantılı bir iş için geldiğimiz konusunda bilgilendirme yaptığı için diğer turistler gibi beklemedik. Air –conditionlı minibüse binip Siem Reap ‘e doğru yola koyuldık. Yolda basit bir restaurantta öğlen yemeğimizi yedik. Siem Reap’e kadar dümdüz bir yoldan gittik ve etrafta ne bir dağ ne de bir tepe vardı. Yer yer küçük köylerden geçtik ve sonunda 2,5 saatlik yolculuk sonunda otelimize vardık. Otelimiz çok güzeldi. Başta ya müşterisi yok ya da iyi bir adam şeklindeki düşüncelerimden iyi bir adam olanı bahsi kazandı. Otel doluydu <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-O8ydHZCTpNY/Tk_uzZnzhVI/AAAAAAAAAgw/Ve4D0g1p_9E/s1600/DSC_7170.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-O8ydHZCTpNY/Tk_uzZnzhVI/AAAAAAAAAgw/Ve4D0g1p_9E/s320/DSC_7170.JPG" /></a></div><br />
Kamboçya’daki oda arkadaşım Mebuse olacaktı. Otel odasındaki tüm elektronik aletler, ışıklar dahil hepsi tek bir kumanda tablosundan yönetiliyordu. Hangisini açmak istiyorsanız tablodaki o bölüme dokunmanız yeterliydi. High tech bir otele gelmiştik. Akşam saat 6:30 da Kamboçya tarihini anlatan show gösterilerinin olduğu bir restauranta gittik. Kamboçya’da ziyaret edeceğimiz tarihi eserlerde bol bol göreceğimiz “Heavenly dancer ( cennet dansçısı) Apsara” danslarını izledikten sonra bir tuk tuk kiralayıp Siem Reap’in merkezine gittik. Tuk tuklar bir motor sikletin çektiği faytonlar. Genelde toplu taşıma için tuk tuklar kullanılıyor. <br />
Şehir merkezine geldiğimizde gördüklerimize çok şaşırdık. Etrafımızda bir sürü modern cafe, lokantalar ve alış veriş tezgahları ile bir sürü masaj salonu vardı. Geçen sene Pınar’lar Kamboçya’ya gelmişlerdi ve bir senede böyle bir değişikliğin olmasına onlar da çok şaşırdılar. Gece alışveriş merkezini ( night market) gezdikten sonra pub caddesindeki “ Warehouse” isimli arda içkilerimizi yudumladık. Burası daha çok Bodrum, Marmaris’in ilk hallerine çok benziyordu.<br />
Akşam tekrar tuk tuk kiralayıp otele geri döndük. <br />
Kamboçya’daki gezimiz aslında yarın başlıyordu.<br />
Görüşmek üzere<br />
Kamboçya Hakkında <br />
Angkor krallığı bu bölgede kurulmuş.Krallığın En önemli eseri Angkor Tapınağı imiş. Şu an yapılan araştırmalar sonucunda 100 adet temple bulunmuş ama daha da başka tapınaklar olabileceği söylenmektedir. <br />
Tarihine bakacak olursak; Ülke geçmiş yıllarda İngiliz ve Fransızların sömürgesi olarak var olmuş. 1863 yılında, dönemin Kamboçya kralının ülkeyi Fransız mandasına sokması ile 1887 yılında ülke Fransız Hinduçin'in bir parçası olmuş. II. Dünya Savaşı'nda Japon işgalinin ardından, Kamboçya, 1949 yılında Fransız Birliği'nin içerisinde bağımsız hale gelmiş ve 1953 yılında tamamen bağımsız olmuş. Beş yıl süren bir mücadeleden sonra, Komunist Khmer Rouge kuvvetleri Phnom Penh'i 1975 Nisan'ında ele geçirerek ve tüm şehirlerin ve kasabaların tahliye edilmesini emretmiş . POL POT başkanlığındaki Khmer Rouge rejimi sırasında, en az 1.5 milyon Kamboçyalı idam, şiddet ya da açlık gibi nedenlerle hayatını kaybetmiş. Aralık 1978'deki Vietnam müdahalesi ile Khmer Rouge kırsal kesime sürülmüş ve daha sonrasında 10 yıl süren Vietnam işgali başlamış ve 13 yıl boyunca devam eden iç savaşı tetiklemiş. 1991 Paris Barış Anlaşması demokratik seçimleri ve Khmer Rouge tarafından tam olarak uyulmayan ateşkesi zorunlu kıldı. Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen seçimler, denge dönemi görüntüsünün yenilenmesine yardımcı oldu ve Khmer Rouge'un son üyeleri 1999 yılının başlarında teslim oldu. Hizip savaşı, 1997'de ilk koalisyon hükümetininin sona ermesine neden olmuş, ama 1998 yılında ikinci tur ulusal seçimler sonucu başka bir koalisyon hükümeti kurularak, politik istikrarı yeniledi. <br />
Ekonomi Kamboçya ekonomisi; bölgesel ekonomik kriz, terör ve politik dengesizlikler gibi bir çok olumsuz faktörün bir araya gelmesi ile 1997 – 1998 yılları arasında son derece dramatik bir yavaşlama sürecine girmiş. 30 yıldan bu yana barışın hakim olduğu ilk dönem olan 1999'da ise hükümet ekonomik reformlara yoğunlaşma fırsatı bulmuş. Ana kaynağı tekstil ve turizm olan Kamboçya'daki büyüme oranı 2000-2004 döneminde yıllık bazda % 5 olarak seyretmiş. Hatta turizm sektöründeki büyüme oranı 2004 itibarı ile % 15 dolayında gerçekleşmiş. Kamboçya'da halen halkın % 75'i tarımla geçinmektedir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-28096517813406422102011-04-27T13:34:00.001-07:002011-08-20T10:24:43.291-07:00Hello Pattaya<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-YAZ3AoiRYyo/Tk_tGCYt85I/AAAAAAAAAgg/CYUNfpA8gBU/s1600/DSC05623.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-YAZ3AoiRYyo/Tk_tGCYt85I/AAAAAAAAAgg/CYUNfpA8gBU/s320/DSC05623.JPG" /></a></div><br />
25 Şubatta Cuma günü Burma’dan Bangkok’a indik. Bangkok’a vardığımızda buradaki rehberimiz William bizi havaalanında karşıladı. İlk durağımız olan Pattaya’ya gitmek üzere yola çıktık. Yaklaşık 2 saatlik yolculuktan sonra Pattaya’daki Centro Beach Hotelindeydik. Otelimiz sahile çok yakındı. Pattaya’da herhangi bir tarihi eser görme programı yoktu. Burada kalacağımız 2 gün boyunca serbest zamanımız olacaktı. Bol bol denize girmeyi, güneşlenmeyi ve biraz da dinlemeyi hedefliyordum. Semra ile birlikte odamıza yerleştikten sonra resepsiyona uğrayıp Thai masajını yaptırma olanaklarını araştırdık. Pattaya’da adım başı masaj salonu vardı. Ama biz SPA arayışı içindeydik. Maalesef ki SPA’lar bizim kaldığımız yerin çok uzağındaymış, bu yuzden bu sevdamızdan vazgeçip, otelin içindeki masaj salonunda şansımızı denemeye karar verdik. 1,5 saatlik Thai oil masajı yaptırmak üzere sözleştik. Thai masajından sonra saat 6:30 da nefes çalışmamız vardı<br />
1,5 saatlik güzel bir Thai masajdan sonra havuzun kenarında Semra ile güzelce keyif yaptık. Akşam üstü saat 6:30’da otelin lobisinde barın olduğu oturma grubunda nefes çalışması yapmak üzere düzeni hazırladım. Neyseki bu tür aktivitelere hazırlıklı gelmiştim, bilgisayarımda nefes çalışmalarımda kullandığım CD kalmış, çok işime yaradı ve hep beraber keyifli nefes çalışması ardından theta meditasyonu yaptık . <br />
Akşam ise yemek öncesinde harika sahilde ve temiz hava eşliğinde deniz kenarında güzel bir yürüyüş yaptık ve akşam yemeği için güzel bir yer aradık. Burası aynı Marmaris ve Bodrum’un şehrinin sahili gibiydi. Bir sürü turist, bir sürü satıcı ve bir sürü Thailand’lı kız vardı. Turistlerin yaş ortalaması 50 ve üstüydü. Ve hepsinin yanında genç Thailand’lı kızlar vardı. Turistlerin burayı neden seçtikleri anlaşılıyordu. Pattaya’nın muhakkak ki şu an bizim gördüğümüz daha güzel yerleri vardı ama bu halini pek sevmemiştim. Bir müddet daha etrafa bakındıktan sonra Hilton otelinin altında Centralfestival binasını gördük. Bu bina içinde güzel resturantlar vardı. Birkaç restaurantı inceledikten sonra Bistro isimli restaurantta akşam yemeğimizi yeme konusunda hem fikir olduk. Yemekler geldikten sonra aldığımız kararın çok isabetli olduğunu anladık. Lezzetli bir Thai yemeğinden sonra biraz daha çevreyi dolaştıktan sonra otelimize gidip rahat bir uyku çektik. <br />
Ertesi sabah saat 9:00 gibi Mercan adasına doğru yola çıkacaktık. Ancak sabah kahvaltıya giderken birden sağanak yağmur başladı. Yağmurun 1,5-2 saat süreceğini söylediler ve ben de bunun üzerine foot massage yaptırmaya gittim. Yağmur dinince sürat teknesi ile mercan adasına doğru hareket ettik . Havaya baktığımızda bulutların durumu hiç de iç açıcı değildi ve tam mercan adasına varmak üzereydik ki tekrar sağanak yağmur bastırdı. Tekneden inene kadar her tarafımız sırılsıklam olmuştu ve yanımda havlu yoktu. Durumum pek iç açıcı değildi. Donuyordum. Neyse ki Pınar peştamalini benimle paylaştı. Biraz kendime gelmiştim. Yağmur dinmek bilmiyordu. Semra ile yemek saatini beklemeden Pattaya’ya dönmeye karar verdik. Gruptan 4 kişi ile birlikte Pattaya’ya giden motorlardan birine binip Pattaya’ya geri döndük. Pattaya’da hava daha aydınlıktı. Anlaşılan yağmur bulutlarının tamamı mercan adasındaydı . Otele geldiğimizde öncelikle ıslanan kıyafetlerimizi kurutmak üzere bir yerlere astık ve güzel bir keyif kahvesi içtik. Sonra Semra ile birlikte Pattaya sokaklarını keşfetmek üzere yürüyüşe çıktık. Pataya içinde ring atan dolmuşlara binip Pattaya’yı dolmuş ile keşfettik. Sonra Pattaya’nın meşhur Walking streetine gittik. Oraları dolaştıktan sonra yine Hilton’a yakın bir yerde güzel bir öğlen yemeği yedik. <br />
Yemekten sonra otele döndüğümüzde Semra foot masajına gitti ve bende buraya kadar ki yolculuğumun fotograflarını facebook’a yükledim. Akşam olunca da Bangkok’a doğru yola çıktık. Grubun tamamı bugün İstanbul’a dönüyordu. Gruptan Ben, sevgili Mebuse, Deniz, Pınar ve Kubilay ile birlikte Kamboçya’ya doğru yola çıkacaktık. Akşam 10:30 gibi Bangkok İnt. Havaalanına geldik. Gruptaki dostlarımızı Istanbul’a uğurladık. Düşündüğümden de daha güzel bir dostluk kurmuştuk. Yangon’daki meditasyon merkezindeki Sevgili Sayadaw’ın da söylediği gibi uzun süredir buluşmak için bu anı beklemiş olmalıydık. <br />
Yarın küçük bir minibüs ile Kamboçya’ya doğru yola çıkacağız. Kamboçya’yı görmeyi dört güzel bekliyorum.<br />
Kamboçya’da görüşmek üzere<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-40232418642708275002011-04-27T13:32:00.001-07:002011-08-20T10:17:29.862-07:00Mynmar’ın Kabesini Ziyaret Ediyoruz<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-oJbTLRSCkPo/Tk_kVdqkIsI/AAAAAAAAAeo/-0z_jIcmHLg/s1600/DSC05568.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-oJbTLRSCkPo/Tk_kVdqkIsI/AAAAAAAAAeo/-0z_jIcmHLg/s320/DSC05568.JPG" /></a></div><br />
25 Şubat.2010, Burma’da son günümüz. Sabah erkenden saat 5:30 gibi uyanıp Shwedagon Pagoda’ya gitmeye karar verdik. <br />
Shwedagon Pagoda(*) , ilk İnşa ettirildiğinde yüksekliği 66 feet iken sonrasında yüksekliği 326 feete çıkartılmış. Shwedagon pagodanın diğer ismi ise Altın Pagoda. Altın pagoda Yangon’nun her tarafından görünebiliyor. Ve 2500 yıl önce inşa edilmiş. Prens Sidhartha ( Buddha) aydınlandığında Mynmar’da yaşayan iki kardeş tarafından ziyaret edilmiş ve kardeşler Sidhartha’ya ballı kek sunmuşlar. Bunun üzerine Buddha saçından 8 adet saç telini koparmış ve bu kardeşlere teslim etmiş. Kardeşler de bu 8 saç tenli Yangon’a dönüp Kral Okkalapa’ya teslim etmişler. Ve kral da Okkalapa’da bu saç telleri için altın pagoda inşa ettirmiş. Kral Okkalapa’da geçmiş 3 Buddha’ya ait reliclerde varmış. Hepsini bu pagodanın içine yerleştirmiş. Ve sonrasında birtakım mucizeler olmaya başlamış;körler görmeye başlımış, sağırlar duymaya, dilsizler konuşmaya başlımış, yeryüzü sarsılmış. Himalayalar’da bütün ağaçlar çiçek açmış. <br />
(*) Kaynak: Shunyan Nilüfer Karanlıktaki ışık <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-DW5YCJOjihk/Tk_sFaMcISI/AAAAAAAAAgY/utBr5KsHihA/s1600/DSC05582.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-DW5YCJOjihk/Tk_sFaMcISI/AAAAAAAAAgY/utBr5KsHihA/s320/DSC05582.JPG" /></a></div><br />
Pagodanın iç kısmına gitmek için bir sürü merdiven var ama isterseniz asansörü de kullanabiliyorsunuz. Ben Hintli teyze Gayatri ile yürüyüş grubundan ayrı olarak taksi ile Altın Pagoda’ya geldiğimden asansör ile Pagodanın tepesine çıktık. Ve yukarıya çıktığımızda etraf rengarenekti ve bir sürü Buddha heykelleri, dua etme yerleri yer alıyordu. Aynı anda bir sürü dini ritüel yapılıyordu. Burası Mynmar’lılar için bizdeki Kabe gibiydi. Gayatrı ile birlikte 15 dakika bekledikten sonra Altın Pagodaya yürüyerek gelen grup dostlarımız ile buluştuk. Hintli teyzeyi Sujala’ya teslim edip gurup ile birlikte Altın Pagodayı gezdik. Buranın enerjisi gerçekten güçlüydü. Altın pagodanın en güzel göründüğü bölümdü. Hep birlikte 15 dakika kadar meditasyon yaptık. <br />
Altın Pagodadan sonra hasta Nun ve Monklara bakılan hastaneyi gezdik. Aramızda isteyenler bu hastaneye bağışta bulundu . Ve hastane yönetim kadrosu ile birlikte fotoğraf çektirdik. (*) İlgilenenler için Hastahanesinin ismi.Jıvıtadana Sangha Hospital/ www.jivitahospital.org<br />
Buradan sonraki durağımız öksüz çocukların yaşadığı bir yetimhaneydi. Yetimhanedeki çocuklar okulda olduğundan sadece ana okulu seviyesindeki çocuklar ile tanıştık ve bize gösteri yaptılar. Hepsi çok hoş ve yetenekliydiler. Burada da isteyenler olarak bağışta bulunduk. <br />
(*) ilgileneler için öksüzlere bakan kuruluş: Mynmar Women’s Development Association . Bahan Township, Tangon <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-ZR4k1KCZI-8/Tk_lR-ppSeI/AAAAAAAAAe4/TI3Lh6JzA2U/s1600/DSC05395.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-ZR4k1KCZI-8/Tk_lR-ppSeI/AAAAAAAAAe4/TI3Lh6JzA2U/s320/DSC05395.JPG" /></a></div><br />
Öksüzler yurdundaki gezimiz tamamlanınca öğlen yemeğimizi yiyeceğimiz restauranta gittik oradan da doğruca otele döndük. Otelde biraz dinlendikten sonra saat 15:00 da Yagon’daki meşhur pazara gitmek üzere resepsiyonda buluştuk. <br />
Pazar içini biraz dolaşıp annemlere birkaç lonji aldıktan sonra pazardan ayrıldık. Burada pazarlar saat 17:00-17:30 gibi kapanıyordu. Pazardan sonra güneşin batışını seyretmek üzere rıhtıma gittik. Rıhtıma bir sürü insan doluşmuştu ve akşam üstü martılara yem veriyorlardı. Bir sürü martı rıhtıma doluşmuştu. Deniz, insanlar , gemiler ve martılar görüntü çok hoştu. Bu güzel görüntüye sonradan güneşin batışı da eklendi. Akşam yemeği için China Town’a gittik. Amacımız China town’da ördek yemekti ama dişe dokunur temiz bir restaurant bulamadık . Sonra herkes marketten cips, kek, kuruyemiş v.s. ne bulur ise onu aldı ve otelde hep birlikte piknik yapmayı düşünüyorduk ki, otobüsün bizi beklediği yerde California cafe gözümüze çarptı. Burası fena değildi. Piknik sepetimizi açtık , kahve ve çaylarımızı ısmarlayıp keyifli bir akşam yemeği yedik. Halimiz çok komikti. Restaurant işletmeciler halimize acımışlardı ki pikniğimize bir şey demediler. Bu arada yapmış olduğumuz alışveriş sonrasında kahve ücretini ödeyecek yeterli Burma parası yanımızda olmadığı için herkes elinde ne var ne yok ortaya koydu ve imece usulu hesabımızı ödeyerek bulaşıkları yıkamadan kurtulduk Bilmeden o kadar güzel hesaplamış ve para toplamışsız ki topladığımız para tam restaurantın bizden talep ettiğine eşit çıktı. <br />
Burma’daki son akşamımızda ortak piknik projesi gruptaki herkesi birbirine daha da yaklaştırmıştı. Aradaki sınır kapıları açılmıştı. Hepimiz bu akşam yemeğinden çok keyif almıştık. <br />
Yarın erkenden Bangkok sonra da Pattaya’ya gideceğiz. 25,Şubat.2011<br />
Hoşcakal Burma pardon Mynmar……Hoşçakalın Güzel İnsanlar….Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-13818928056849690672011-04-27T13:31:00.001-07:002011-08-20T09:41:38.726-07:00Mingun’a Tekneyle Gidiyoruz<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-FXZ8z4FvwBE/Tk_inzlaxFI/AAAAAAAAAeQ/u5v_vQAzTyU/s1600/DSC05507.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-FXZ8z4FvwBE/Tk_inzlaxFI/AAAAAAAAAeQ/u5v_vQAzTyU/s320/DSC05507.JPG" /></a></div><br />
Bugün tekne ile Mingun’a gideceğiz. Sabah kahvaltıdan önce rehberimiz Jef bize farkındalık meditasyonu yaptırdı . Aslında geziye başladığımız günden beri sabah erkenden uçağımızın olmadığı sabahlarda saat 6:30 da buluşup streching ve yoga hareketleri saat 7:00 da da meditasyon yapıyorduk. Bizimki hem kültür gezisi hem de spirituel bir gezi oldu. Kahvaltıdan sonra içerisinde 729 adet küçük beyaz pagodanın yer aldığı, her pagodanın içinde ise Buddha’nın öğretilerine ait tabletlerin bulunduğu <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-vd-1mvdjvU8/Tk_jN4W4kkI/AAAAAAAAAeY/2PdJ0UBHtmY/s1600/DSC05391.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-vd-1mvdjvU8/Tk_jN4W4kkI/AAAAAAAAAeY/2PdJ0UBHtmY/s320/DSC05391.JPG" /></a></div><br />
Mahalokamarazein Kuthodaw pagoda’sına gittik. Burada dünyanın en büyük kitabı bulunuyordu. Girişte Buddha’ya saygılarımızı sunmak üzere çiçek satan Burmalılardan yasemin ve nilüfer çicek demetlerimizi aldık ve Buddha’ya saygılarımızı sunduk. <br />
Mahalokamarazein Kuthodaw pagoda’dan sonra otobüsümüzü binip bizi Mingun’a götürecek teknenin demir attığı rıhtıma gittik. Teknemiz çok fiyakalıydı. Bambudan son derece rahat şezlonglara uzanarak hafif esen rüzgar eşliğinde yol aldık. Nehrin suyu çok sakindi. Bir saat süren yolculuğumuzdan sonra Mingun’a vardık. Tekne kıyıya yaklaşır yaklaşmaz kumsalda 4 adet taxi beliriverdi. Taksiler, eşek kulaklı iki öküzün çektiği 4 kişilik son derece lüks araçlardı<br />
Mingun 1800 yıllarında kurulmuş bir şehirdi. Şehirdeki en önemli Pagoda Sagaing Pagodasıydı. 1975 yılındaki depremden dolayı pagodanın iki tarafı boydan boya çatlamıştı. En tepesinden tüm Mingun’un rahatça görünebiliyordu. Sagaing pagodasının 100 metre ilerisinde dünyanın ikinci büyük zilinin olduğunu öğrendik oraya doğru yürüdük. Bu arada dünyanın birinci çanı Moskova’daymış. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-TH5-e0oLtBY/Tk_jqmM4O0I/AAAAAAAAAeg/urHu86UqRq0/s1600/DSC05515.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-TH5-e0oLtBY/Tk_jqmM4O0I/AAAAAAAAAeg/urHu86UqRq0/s320/DSC05515.JPG" /></a></div><br />
Artık dönüş zamanı gelmişti. Öküzlü taksi bizi teknenin demir aldığı yere götürdü ve tekrar püfür püfür esen rüzgarla serinleyerek Mandalay’a geri döndük. Kıyıya çıktıktan sonra bir çin restaurantında yemek yedik ve Mynmar( Burma) ’daki son durağımız Yangon’a gitmek üzere havaalanına doğru yol aldık. Bu akşam Yangon’da Yuzana Hotel’de kalacaktık. <br />
Tekrar Mingalabar Yangon şehri !!!Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-5006661459731851832011-04-27T13:29:00.001-07:002011-08-20T10:14:46.899-07:00Mandalay’a doğru …<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-opcmx1fMIJo/Tk_qmOKVqEI/AAAAAAAAAf4/lp-T-5FJjug/s1600/DSC05393.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-opcmx1fMIJo/Tk_qmOKVqEI/AAAAAAAAAf4/lp-T-5FJjug/s320/DSC05393.JPG" /></a></div><br />
22 şubat ta saat 8.10 da Mandalay havaalanındaydık. Bavullarımızı aldıktan sonra otobüsümüzle Mandalay’ın dışına doğru yol aldık. İlk durağımız U-Bein köprüsüne gittik. U-bein köprüsünün uzunluğu 1200 metre olup Taung Thaman nehrinin üzerinden geçiyordu. Köprünün üzerinde her zamanki gibi bir sürü satıcı vardı. Bir kısmı suluboya, kara kalemle ve jiletle yaptıkları resimleri satıyor, Bir kısım baykuş ve kuşlar, yarı değerli taşlardan kolyeler v.b. gibi. Resim yapanların en ilginci yağlı boya ile parlak kalın bir kâğıda boyama yaptıktan sonra jiletle şekil vererek yaptıkları güzel manzara resimleriydi. Ayrıca keçi boynuzu çekirdeğine benzeyen çekirdeklerden yapılmış kolye, bilezik, çanta ve tokalar satıyorlardı. Çocuklar ve bayanlar yüzlerine nakata sürmüşlerdi. Nakata ciltlerini güneşten koruyordu. Burada nakata sürmeyi bir sanat haline getirmişler. Çok güzel şekiller yaparak yüzlerini nakata ile süslüyorlardı. U-Bein köprüsünden sonra tekrar otobüslere binip Mahagondunya Manastırına (Amarapura) gittik. Manastırın içerisinde 1000 kadar monk yaşıyormuş. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-Sb4SVn58qQs/Tk_q2TycwwI/AAAAAAAAAgA/YmYeQF9JjQE/s1600/DSC05404.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-Sb4SVn58qQs/Tk_q2TycwwI/AAAAAAAAAgA/YmYeQF9JjQE/s320/DSC05404.JPG" /></a></div><br />
Bayağı populer bir manastır olmalı ki bizle birlikte 7 turist otobüsü manastırın önüne park etmişti. Saat 11:00 di ve bu saat oradaki monkların öğlen yemeği saatiydi. Bizim gibi bir sürü turist gelip yemekhanelerinin açık olan kapı ve pencerelerinden yemek yiyen monkların fotoğraflarını çekiyorlardı. Bu durum beni rahatsız etmişti ve monkların bulunduğu bölüme gitmemeyi tercih ettim. Yemek furyası bitince manastırın dua edilen bölümüne gittik. Genç bir monk, burada yaşayan monkların gün içinde neler yaptıklarını bize anlattı. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-J65yeo-pPMk/Tk_rOe2ZLwI/AAAAAAAAAgI/0Xhy-skCV6Y/s1600/DSC05419.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-J65yeo-pPMk/Tk_rOe2ZLwI/AAAAAAAAAgI/0Xhy-skCV6Y/s320/DSC05419.JPG" /></a></div><br />
Sonra hep birlikte otobüse doğru yürüdük ve Mandalay’ın meşhur yerlerinden Sagaya hill bölgesine gittik. Burada tıpkı Bagan gibi bir sürü pagoda bulunuyordu. İlk olarak içerisinde 45 adet buddha heykelinin bulunduğu bir manastıra gittik. 45 Buddha heykelinin bulunduğu bölüme giriş 30 ayrı küçük girişi vardı. Girişler Buddha’nın meditasyon yaptığı mağara girişini, 45 Buddha heykeli ise Buddha’nın aydınlandıktan sonra 45 yıl boyunca öğretilerini insanlarla paylaşmasının sembolüydü. <br />
Buradan ayrıldıktan sonra Sagaya Hill bölgesindeki Mandalay Soungbagyashi Pagoda ‘ya gittik. Burası 800 m yükseklikteydi ve konum olarak tüm pagodaların merkezinde bulunuyordu. Soungbagyashi manastırından sonra Golden Palace Manastırına gittik, burası tahtadan yapılmış bir saraydı. Giriş bölümünde altın yaldızlı Buddha heykeli vardı. Ve tüm duvar ve sutünlar ise altın yaldızla kaplanmıştı. Golden Palace’dan sonra ise Kral <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-hLHvuSGiuFM/Tk_rgGNMG5I/AAAAAAAAAgQ/cOnfX2zsSzM/s1600/DSC05428.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-hLHvuSGiuFM/Tk_rgGNMG5I/AAAAAAAAAgQ/cOnfX2zsSzM/s320/DSC05428.JPG" /></a></div><br />
Mindon tarafından yapılmış Grand Place ‘a gittik. Burayı da gezdikten sonra ise güneşin batışını seyretmek üzere Su Taung Pyai Pagoda’ya gittik Bundan birkaç gün önce Semra bir de bakmışsınız bu manastırların birinde yürüyen merdivenler görmüşüz diye takılıyordu ki bu söylev boşa gitmedi. Ve Su Taung Pyai manastırının tepesine yürüyen merdivenle çıktık. Hepimiz açlıktan ölüyorduk. Yüklü bir programımız vardı. Öğlen yemeğini kuruyemiş ve kurabiyeler ile geçiştirdik. Akşam yemeğini dört gözle bekliyordum. Akşam Ka’s Kitchen isimli restauranta güzel bir yemek yedik. Bugüne kadar sürekli vegetaryan yiyen bizlerde buraya gelince et yeme isteği kabarmıştı. Ve Semra ile birlikte menünün dışına çıkarak kendimize karides ve fish cake ısmarladık. Yemekler çok lezzetliydi bir güzel karnımızı doyurduktan sonra Treasury isimli otelimize geldik. Saat 8:30 a geliyordu. Bazılarımız akşam şehri keşfetmeye niyetliydi. Semra ile ben otelde kalıp dinlenmeyi tercih ettik. Ve bu karar doğru bir karardı. Çünkü sabahın saat 6 sından beri yollardaydık. Yarın ki gezimiz için enerji toplamak için erkenden yatmak iyi olacaktı. <br />
Yarınki programımıza göre tekneyle Mingun’a gideceğiz akşam da uçak ile tekrar Yogana dönüyoruz. <br />
Şimdilik Hoşcakalın<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-70046376151625376932011-04-27T13:28:00.001-07:002011-08-20T09:34:26.810-07:00Bangan’da Yeni Farkındalıklara Doğru…<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-TrxsQ5IcKAA/Tk_f4EfZtBI/AAAAAAAAAdY/vJpewHuyV3A/s1600/DSC05060%2B-%2BCopy.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-TrxsQ5IcKAA/Tk_f4EfZtBI/AAAAAAAAAdY/vJpewHuyV3A/s320/DSC05060%2B-%2BCopy.JPG" /></a></div><br />
22 Şubat 2011, Bangan’da ikinci ve son günümüz. Akşam çok güzel bir uyku çektik. Kaldığımız otel sabah kahvaltısını etrafı tropikal ağaçlarla çevrili yemyeşil çimenlerin olduğu bahçede hazırlamıştı. Otel çalışanları etrafımızda dört dönüyorlardı. Muhteşem bir kahvaltı yaptık. Bu güzel keyifli kahvaltıdan sonra hep birlikte otobüs ile Ananda tapınağına gittik. Burası Burma’nın en muhteşem temple’i olarak biliniyordu. Dün güneş batarken pagoda tarlasında en çok dikkatimi çeken pagoda burasıydı. Ananda’nında diğerleri dört ayrı kapısı vardı ve bu kapıların girişinde Buddha heykeli yer alıyordu. Buddha heykelleri pagodanın iç kısmındaydı. Bu kısmın etrafında 3 ayrı bölüm vardı. Her layer 1.5 metrelik koridorlardan oluşuyordu. Ve koridorların duvarlarının içi yer yer oyulmuş ve içlerine Buddha heykelleri yerleştirilmişti. Ayrıca duvarlarda silik desenler vardı ama bunların ne olduğu anlaşılmıyordu. Geçmişte bu izlerin üstünde orijinal Buddha heykelleri ve kutsal sembollerin olduğu kesindi. Büyük bir ihtimalle bu özel desenler insanlar tarafından kazılıp alınmıştı. Tapınağın ana giriş kapısından içeriye girdiğinizde başta da yazdığım gibi 3 ayrı bölümden geçiyorsunuz. İlk bölümden geçerken Buddha heykelinin suratına baktığınızda yüzünün gülümsediğini fark ediyorsunuz. İçeriye doğru ilerlediğinizde bu gülümseme tamamen yok oluyor. Diğer pagodalarda yaptığım gibi dört kapıda da yer alan Buddha’ya saygılarımı sunup küçük bir meditasyon yaptım. Üçüncü Buddha’ya gelirken bir rahibin ilahi söyleyen sesini duydum ve Buddha heykelinin önüne geldiğimde birkaç rahip ve rahibeden oluşan küçük grubun Buddha saygılarını sunduktan sonra ilahi okuduğunu gördüm. İlahiyi dinlemek için yere oturdum ve kısa bir meditasyon yaptım. Meditasyon yaparken, Ashın Tejanıya’nın kitabının giriş bölümünde yazılanlar birden aklıma geldi. Zaman zaman aklımızdan geçirdiğimiz veya günlük hayatta kullandığımız bir takım cümle kalıplarına dikkatimizi çekiyordu. Örneğin,<br />
Bu ışıklar günün bu zamanında yanmamalı; Onun davranışları çok rahatsız edici, Ben daha hızlı yaparım, dünkü meditasyonum çok iyiydi ama bugünkü ? ;O çok bencil ve ilgisiz; Niye bunlar hep benim başıma geliyor?; Birisi benim yerime oturmuş; O çok güzel, O çok alımlı; Biraz daha salata yemek istiyorum; Diğerleri çılgın olduğumu düşünüyor ama ben aslında çılgın değilim; gibi Tüm bu sözlerin kaynağının bağımlılık, kızgınlık, öfke, gurur vb. gibi durumların olduğundan bahsediyordu. Ve bunlara dikkat etmemizi öneriyordu. . Ayrıca bazı sorular da soruyordu. Örneğin; <br />
Bazen patronunuz, eşiniz ve dostunuz hakkında negatif konuştuğunuz oluyor mu?; ( Benim yanıtım: oooo bir çok kez) ; Kızmış olduğunuz halde karşınızdakine kızgınlığınızı paylaşmadığınız oldu mu?; ( Benim Yanıtım: Deli misin bir çok kez); Size yardımcı olan sizin için bir şeyler yapan kişilerle özellikle çok tatlı konuştuğunuz oldu mu? ( Benim Yanıtım: Bolcana.. Ne yani farklı bir alternatif mi söz konusu) İste tüm bu durumların kaynağını da bağımlılıklar, kızgınlık, öfke, gurur v.s oluşturduğunu ve bunların bir an evvel farkedilmesinin iyi olacağına işaret etiyordu. Meditasyonum sırasında bu konu ile ilgili bana gelen his şöyle idi; O kadar önemli ve kutsalız ki aslında kendimizi daha önemli yapmak adına yukarıda yazmış olduğum cümleleri sarf etmeye veya aklımızdan geçirmeye gerçekten gerek var mı? .. Ve sonra sanki bir şey bana bir soru verdi. Tüm bunlardan algıların ötesini farkına varmak adına vazgeçebilir misin?. İçimden başka bir ses ise evet tabii ki vazgeçebilirim. Algılarımın ötesini görmek için bunlardan fedakarlık edebilirim. Evet buna tamamıyla hazırdım. Kendimi çok iyi hissetmiştim. Bu sırada rahipte ilahesini bitirmişti. Kısa bir zaman zarfında bu büyük farkındalık için şükrettim. Ve Tapınağın giriş kapısına doğru rutin turumu tamamladım. Tam tapınağın ana giriş kapısından dışarıya adım atacaktım ki basamağın dibinde bir sürü kuş tüyleri gördüm. Hafif hafif salınıyorlardı. Evet bu içimde güzel bir şeyin başladığının işareti olabilirdi. <br />
Ananda’dan sonra Tinlo Minto Tapınağına uğradık. Artık tüm pagodalar birbirine benzemeye başlamıştı. Girişte hediyelik eşya satılan bölüm, sonrasında kuzey, güney, batı ve doğuya bakan 4 ayrı giriş kapısı ve her bir kapının girişinde dev Buddha heykelleri ile bir sürü begonyalarla bezenmiş güzel pagoda bahçesi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-1PqfTdpKbsE/Tk_gQUzVRsI/AAAAAAAAAdg/oR9oiY1SRjM/s1600/DSC05144.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-1PqfTdpKbsE/Tk_gQUzVRsI/AAAAAAAAAdg/oR9oiY1SRjM/s320/DSC05144.JPG" /></a></div><br />
Tinlo Minti tapınağından sonra Manuha tapınağına geldik. Bu pagodaya kralın ismini vermişlerdi. Buranın enteresan bir hikâyesi var. Rivayete göre; Burma’da yaşayan bir krala, diğer bir kral Buddha öğretilerinin yer aldığı tabletleri vermeyi taahhüt ediyor. Ve tabletleri alacak olan kralda bir pagoda inşa ettirmeye başlıyor. Ancak sonradan tabletleri verecek olan , kral sözünden geri dönüyor ve tabletleri göndermiyor Bunun üzerine diğer kral, bu tabletleri çalıyor. Çaldıktan sonra da yakalanıyor ve hapse atılıyor. Daha sonrasında ise hapisten çıkan Kral, hapisteki sıkıntılı günlerini ifade edebilmek için bu tapınağı inşa ettiriyor ve içindeki Buddha heykellerini hapisteki anılarını temsilen bina içinde sıkışmış kalmış görüntüsünü vermek için büyük Buddha heykelleri yaptırıyor. <br />
Her zamanki gibi tapınağın etrafından tur atarken bir başka bölüm dikkatimi çekti. Bu bölümde yatan bir Buddha heykeli konulmuştu. Ve yatan Buddha’nın göğüs kısmında küçücük bir monk bordo renkli kıyafeti ile oturmuş mumları yakıyordu. Çok şirin bir monktu. Buddha heykeli ile birlikte çok büyülü bir görüntü oluşturuyordu. Bol bol fotoğraf çektim. <br />
Tapınak çıkışı öğlen yemeğimizi sun set isimli bir restaurantta yedik. Burada yediğim öğlen yemeği şimdiye kadar yediklerimin en iyisiydi. Buralara gelirseniz mutlaka buraya uğrayın. Ayeyarwaddy nehrine bakan güzel bir manzarası var. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-zb58h2wIuQM/Tk_gi-BsTwI/AAAAAAAAAdo/6LNmv1AxegU/s1600/DSC05092.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-zb58h2wIuQM/Tk_gi-BsTwI/AAAAAAAAAdo/6LNmv1AxegU/s320/DSC05092.JPG" /></a></div><br />
Öğlen yemeğinden sonra hem dinlenmek hem de yakıcı öğlen güneşinden kurtulmak adına otele gidip bir güzel dinlendik. Öğlen uykusunda sonra Bagan’daki bir köyü ziyarete gittik. Bizi Noni isimli genç bir kız karşıladı. İstersek köyü dolaştıracağını söyledi. Köyde 1200 ev vardı ve hepsi de çiftçilikle geçiniyorlardı. Fıstık, susam ve pamuk yetiştiriyorlardı. Ürünlerini topladıktan sonra köylerine getirip satışa hazır hale getiriyorlardı. Örneğin; susam ve fıstıktan yağ yapıyorlar, pamukları eğirip lonji, çanta, örtü dokuyarak bunları pazarda satıyorlardı. Tarlalarını ise halen ilkel yöntemlerle sürüyorlardı. Kulakları eşek kulağına benzeyen ineklerle tarlalarını sürüyorlardı. Gruptakilerin bir kısmı geçen seneden hazırlıklı olduklarından köydeki ailelere vermek üzere bir sürü hediye getirmişlerdi. Semra ile ben acemi çaylak olarak İstanbul’dan yanımızda getirdiğimiz çikolata, badem ve kuruyemişli barları çocuklara dağıttık. Verdiklerimizi ceplerine koyuyorlar, yemiyorlardı. Semra büyük bir ihtimalle aileleri ile paylaşmak için yemediklerini söyledi ki doğru olabilirdi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-HlO7vA9HUgc/Tk_ha9G8BZI/AAAAAAAAAd4/-vhFl8rffOA/s1600/DSC05268.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-HlO7vA9HUgc/Tk_ha9G8BZI/AAAAAAAAAd4/-vhFl8rffOA/s320/DSC05268.JPG" /></a></div><br />
Köy halkının evleri ufacıktı, evler mutfak, yatak odası ve varendadan oluşuyordu. Bizi gezdiren Burmalı Noni’de tarlada çalışıyordu. İngilizceyi orta düzeyde konusuyordu, söylediğine göre okulda öğrenmişti. Bana ingilizcesini anlayıp anlamadığımı sordu. Çok iyi anladığımı ve güzel konuştuğunu söylediğimde ise çok sevindi .<br />
Aklımız bizden hediye ve yiyecek almak için çırpınan o güzel Burmalı çocuklarda kalarak köyden uzaklaştık. Hepimiz cömertliğimizi ifade edebildiğimiz için hem mutluyduk hem de daha fazla bir şeyler yapamamanın verdiği üzüntü ve durgunluk içindeydik. Ülkeleri çeşitli milletler tarafından sıklıkla el değiştirmiş olmasına rağmen yine de çok mutlular, çünkü yaşamaları için gerekli her şeyi kendileri yetiştiriyor veya yapıyorlar yani kimseye ihtiyaçları yok. Basit rahat ve mutu bir hayat yaşıyorlar. Bizi mutsuz eden politik değişikliklerden çok, daha fazla hırs ve daha fazla güzel şeylere sahip olma isteği olabilir mi ? Ne dersiniz?<br />
Güneşin batmasına yakın Dhamma Yazika pagodasına gittik. Bu pagoda da çok güzeldi.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-VcgX80_mCbM/Tk_hs1OWzNI/AAAAAAAAAeA/3AIMQPtm6pM/s1600/DSC05316.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-VcgX80_mCbM/Tk_hs1OWzNI/AAAAAAAAAeA/3AIMQPtm6pM/s320/DSC05316.JPG" /></a></div><br />
Pagodanın kubbesi altın yaldızlarla kaplanmıştı. Burada güneşin batışını seyredebilmek için pagodanın tepesine tırmandık. Bu sefer hava biraz bulutluydu ve güneşin batışını net bir şekilde izleyemedik. Yine de pagodalar, güneşin puslu batışı sırasında çok güzel görünüyorlardı. . <br />
Dhamma’dan sonra dosdoğru otelimize gidip kıyafetlerimizi değiştirip kukla gösterilerinin de yer aldığı Nanda restauranta akşam yemeğimizi yemeye gittik. Yemekler burada da çok lezzetliydi. Yemeğin sonuna doğru köydeki insanlardan satın aldığım sigar’ı gruptakilerle paylaştım. Sigar el yapımı ve organikti. Tütün olarak İçerisinde tütün, mısır koçanı, palmiye yaprakları, tabacco, bal bulunuyordu. Organik olmasına rağmen biraz fazla içince kafa yapıyordu. İçerisinde bize bahsettiklerinden farklı şeyler olabilir mi diye aklımdan geçirmedim desem yalan olur. Bu sigarı satan ve aynı zamanda içen teyze 80 yaşında ve sağlıklıydı, bu yüzden içinde kötü bir şey olma ihtimali yoktu. <br />
Yemeğimizi yedikten sonra tekrar otele döndük ve ertesi sabah saat 6:30’da Mandalay’a gitmek üzere yola çıkacaktık. Yine az uykulu bir gece olacaktı. <br />
Şimdilik Hoşçakalın<br />
Sevgiler<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-WkLJlZYRGHc/Tk_iCBoaCdI/AAAAAAAAAeI/IG_OYicYSVE/s1600/DSC05237.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-WkLJlZYRGHc/Tk_iCBoaCdI/AAAAAAAAAeI/IG_OYicYSVE/s320/DSC05237.JPG" /></a></div><br />
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-55301184307394344472011-04-27T13:25:00.000-07:002011-08-20T10:08:40.342-07:00Bagan, Başka bir Burma Şehri…Ama En Güzeli !!!!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-CTKU9aYlt44/Tk_mbWOHNbI/AAAAAAAAAfI/2cfqrE1itLk/s1600/DSC05384.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-CTKU9aYlt44/Tk_mbWOHNbI/AAAAAAAAAfI/2cfqrE1itLk/s320/DSC05384.JPG" /></a></div><br />
<br />
20 Şubat.2011 Sabahı saat 17:30 Bagan’a gitmek üzere yataktan kalktığımızda Semra kendini iyi hissetmediğini söyledi. Allahtan yan odamızda sevgili doktorumuz Öznur ve kardeşi Sema kalıyordu, hemen Öznur’un kapısını çalıp onu çağırdım. Sevgili Öznur mucizevi bir şekilde Semra’ya çeşitli hareketler yaptırarak nabzını düzene soktu. Birlikte Semra’yı giydirdik, ben bavulları aldım. Öznur’da Semra’yı alıp resepsiyona indirdi. Öznur, Semra’nın bedeninin susuz kaldığını söyledi. Ona bol bol su içirip bedenindeki tuz dengesini sağlamak üzere tuz yedirdik. <br />
Bagan’a indiğimizde Semra daha iyi olmuştu. Havalaanından otele gitmeden önce direk Bagan’daki Bogyoke pazarına gittik. Hepimiz buranın meşhur giysisi lonjini almaya niyetliydik. Otobüsten iner inmez Bagan halkı bir şeyler satmak üzere etrafımızı sardı. Eğer gözlerine bakarak gülümseyin “ No Thank you” dediğinizde sizden uzaklaşıyorlardı. Ama ya çok yazık deyip acıma hissiniz yükseldiğinde vay halinize!!!!! . Pazarlık yaptıktan sonra petrol mavisi renginde lonji satın aldım. Mynmar’da erkeği de kadını da bu lonjileri giyiyorlardı. Oldukça rahatlar. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-H3pli5o9XzI/Tk_o0VaGxDI/AAAAAAAAAfQ/EXpwSIl1z8A/s1600/DSC05076.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-H3pli5o9XzI/Tk_o0VaGxDI/AAAAAAAAAfQ/EXpwSIl1z8A/s320/DSC05076.JPG" /></a></div><br />
Pazar gezimizden sonra Golden Shwe Baw Kyun’e gittik. Golden Shwe Baw Kyun altından yapılmış kocaman tek bir kubbeden oluşmuş büyük bir pagoda. Ayrıca bu kubbenin etrafında krallın kaldığı yerler ve küçük tapınaklarda yer almakta. O zamanlarda böyle mükemmel bir binayı inşa etmiş olmaları mucize gibi. Hindistan ve Nepal’deki Stupa’lara burada pagoda ismini vermişler. Pagoda’ların içinde tıpkı stubalardaki gibi Buddha’lara ait saç, kemik, küller vardı. Aynı bizim Ümre olayında olduğu gibi Pagodaların etrafında tur attığınızda ibadet yapmış oluyorsunuz ve buna “merit” biriktirmek diyorlardı. Golden Shwe Baw Kyun pagodanın tabanında avucum büyüklüğünde küçük bir çukur açmışlar ve içine su doldurmuşlar. Bu çukuru öyle uygun bir yere yerleştirmişler ki bu çukura yaklaşıp dizleriniz üzerinde oturduğunuzda, çukurdaki suya baktığınızda pagodanın en üst ucunun yansıması görebiliyorsunuz. Binayı inşa ederken bu ayrıntıyı düşünmeleri gerçekten çok büyüleyiciydi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-uBo5tOXxtJs/Tk_pSua-UxI/AAAAAAAAAfg/vz91uKDiCzA/s1600/DSC05202.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-uBo5tOXxtJs/Tk_pSua-UxI/AAAAAAAAAfg/vz91uKDiCzA/s320/DSC05202.JPG" /></a></div><br />
Golden Shwe Baw Kyun’den sonra enteresan bir bölgeye geldik. Bu bölgenin ismi Nyaungoo idi. Sevgili Zeynep’in deyimiyle tarihi eser tarlası gibi bir yerdi. Büyük bir alana küçük, büyük, sade, muhteşem bir sürü pagoda yerleştirilmişti. Hikayeye göre kral ilk olarak Buddha’ya ait saç tellerini yerleştirebileceği bir pagoda inşa ettirmiş. Sonrasında ise Bagan’ın zenginleri Buddha’ya ait parçaları sakladıkları bir sürü pagoda yapmışlar. Pagodalar ilk yapıldığı yıllarda 4400 adetmiş. Sonraki depremlerden dolayı sayıları 2000 lere düşmüş. Her pagodanın dört ayrı kapısı var ve bu kapıların her birinde Buddha heykeli yerleştirmişler. Pagodaların duvarlarına da Buddha resimleri çizilmiş. Maalesef ki bazı Buddha resimleri bir şekilde yok edilmiş. Çünkü güvenlik olayı pek yok. Yoldan geçerken şöyle bir pagodalara gideyim deyip istediğiniz bir pagodayı gezebilirsiniz. Diğerleri de bozulmadan veya depremlerde yok olmadan mutlaka gelin görün. Oradayken Unesco neden burayı da dünya mirasları listesini almamıştı derken Semra’nın yanında getirmiş olduğu Karanlıktaki ışık Burma Günleri isimli kitapta okuduğum kadarıyla buradaki pagodalara restorasyon yaparken asıl haline göre farklılıklar yapılmış bu yüzden de Unesco korumaya almamış şeklinde bilgi yer alıyordu. <br />
İlk gittiğimiz pagoda Bagan’in 2.nci büyük pagodasıydı. Bu pagodaya tırmanıp tüm pagoda tarlasını izleyebiliyordunuz. Güneş batımı ve sonrasını gerçekten görmenizi isterim. Çok büyüleyici. Ölmeden bir kere gelmekte fayda var. <br />
Öğle yemeğinde Ayeyarwaddy nehrinin kenarında The King Si Thu Restaurantına gittik. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra öğlen sıcağını geçiştirmek hem de biraz dinlenmek üzere otelimize gittik. Otelimizin ismi Kaztumadi oteldi. Bizi hoş geldiniz içkileri ile karşıladılar. Odalarımız küçük bungolov evler içindeydi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-WWBB8ferXwQ/Tk_pkzj-3cI/AAAAAAAAAfo/BWXW2SD6LUs/s1600/DSC05107%2B-%2BCopy.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-WWBB8ferXwQ/Tk_pkzj-3cI/AAAAAAAAAfo/BWXW2SD6LUs/s320/DSC05107%2B-%2BCopy.JPG" /></a></div><br />
Öğlen biraz kestirdikten sonra, önce bambudan yapılan süs eşyalarının yapıldığı atölyeyi gezdik, sonrasında tekrar Nyaumgoo bölgesine, pagoda tarlasının olduğu yere doğru hareket ettik. Bugün gezeceğimiz pagodanın ismi Sulemanı Pagodasıydı. Bu da Bagan’nın en etkileyici pagodasıydı. Bagan’da her nereyi gezmeye gitsek satıcılar ordusu da bizi izlemeye devam ediyor. Satış yöneticilerinin gelip buradaki hizmeti görmesi gerekir. İlk uğradığımız açık pazarda Sevgili Zuhal istediği renkte bir etek bulamamış ve satıcı” madam ben size getiririm” demiş. Bizim Zuhal’de “Beni nereden bulacak ki “ diye düşünmüş. Ne oldu dersiniz Sulemani pagodadan çıkarken bir de ne görelim bizim açık pazardaki satıcı kız Zuhal’in istediği renkte lonjiyi dikip getirmemiş mi? Hepimiz bu durumu hayretle karşıladık. <br />
Bagan’daki ziyaretlerimiz sırasında sabah, öğlen, akşam nerede olursak bizi sürekli takip eden ailemizin satıcısı vardı. Bize sürekli takip ederek hem bol para kazandı hem de gönlümüzü aldı. <br />
Bugün son olarak güneşin batışını izleyeceğimiz Pagodaya gittik. Güneş Ayeyarwaddy nehrinin arkasındaki dağların arasına batıyordu. Güneş önce turuncu sonra kırmızı en sonra da pembeleşerek dağın arkasında kayboldu. Çok güzel bir manzaraydı. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-oiu16XZ0NbE/Tk_p9f60bTI/AAAAAAAAAfw/SAlvLNSqhts/s1600/DSC05332.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-oiu16XZ0NbE/Tk_p9f60bTI/AAAAAAAAAfw/SAlvLNSqhts/s320/DSC05332.JPG" /></a></div><br />
Akşam yemeğinden önce grup olarak o gün satın aldığımız burma giysileri lonjileri giymeye karar verdik. Akşam yemeğe gitmeden önce resepsiyonda buluştuğumuzda herkes rengârenk lonjileri ile mükemmeldi. Akşam yemeğini yediğimiz restaurantın ismi Larawek sarayıydı. Burada da aynı Yangon’daki gibi biz akşam yemeğimizi yerken meşhur kukla ve Burma dans gösterileri yaptılar. Yemeğin sonunda bizi bir sürpriz bekliyordu. Burma dansçılarından bir bayan grubumuzdaki tüm bayanlara Burma dansını öğretti. Ancak Burma dansçısının ellerinin hareketi çok zarifti, bizlerin ise bu zarif danıs yapabilmek için birkaç fırın ekmek yememiz gerekiyordu, zira göbek dansına yatkın biz Türkler ellerimizden çok kalçalarımızı kullanıyor olduğumuz fark ettik. Hocadan aldığımız birçok uyarının sonucunda , ağırlıklı Emel Sayın tarzı el hareketleri yaparak sonunda güzel bir Burma dansı yapmayı öğrendik:) Ancak hem gezi hem danslar o kadar yormuşki yatağa girer girmez uyuyakaldım. Yazımı yazmayı da bir ertesi güne bıraktım.<br />
SevgilerUnknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7634409891967721442.post-20334137229012150702011-04-27T13:23:00.000-07:002011-08-20T09:21:44.319-07:00Mingalabar ( Merhaba)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-RkUWYk8s_j4/Tk_dWr9xzOI/AAAAAAAAAco/GZ9S5reNW-8/s1600/DSC04925.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-RkUWYk8s_j4/Tk_dWr9xzOI/AAAAAAAAAco/GZ9S5reNW-8/s320/DSC04925.JPG" /></a></div><br />
19 şubat sabahı erkenden uçak ile Thailand’dan Burma/Mynmar’a hareket ettik. Mynmar İnternational Havalimanına indiğimizde saat 8:05’di. Mynmar gümrüğünden geçtikten sonra buradaki rehberimiz Thet Thet ile buluştuk. Mynmar’da grubumuza 4 kişi daha ilave oldu. İçlerinden ikisi Hintli anne ve kızıydı. Anne olan 84 yaşındaydı ve üniversitede Sankritçe dil dersi veriyordu. Böyle bir teyze ile birlikte seyahat etmek bizim için ayrıcalıktı. Diğer iki kişi ise Bianca ve Julia’ydı. Julia, Bangkok’ta yaşıyordu. Bianca ise gönüllü olarak kızıl haçta çalışıyordu. <br />
Yangon şehrindeki ilk durağımız Chanmyang Myaing meditasyon merkeziydi. Daimi rehberimiz Jeff , Burma’da yaşadığı yıllarda bu merkezde bulunmuştu. Merkeze geldiğimizde bizi Jeff’in Mynmar’da kaldığı sürece tanıştığı İsviçreli Nun ( Rahibe) Ariya Nani karşıladı. O zamandan beri Nun Ariya burada yaşamına devam etmişti. Şimdi buranın baş rahibi yani meditasyon merkezinin yöneticisi Sayadaw’ ya tercümanlık yapıyor veya talep gelir ise Budist öğretiler ile meta meditasyonunu paylaşmak üzere çeşitli gruplara hizmet veriyordu. Metta meditasyonu loving-kindness konusunda ilgilenen herkesin katılabileceği bir rituel. Bu çalışmayı ilk olarak 2007 yılında Jeff Oliver ile yapmıştım. İçinizdeki koşulsuz sevgiyi su yüzüne çıkarmanıza yardımcı olan ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan güzel bir çalışma, herkese tavsiye ederim. Artık Türkiye’de de yapılıyor. Ayağınıza gelen bu şanstan faydalanın. Vipassana içinize dönme metodlarından biri ki içine dönme işine bugün tasavvuf, budizm ve diğer dinlerde de çok önem veriliyor. Aydınlanmanın yolu içe dönmeden yani kendini tanımadan geçiyor. <br />
Nun Ariya, merkezin yöneticisi Sayadaw ile tanışacağımız özel odaya bizi aldı. Rehberimiz Jeff, Sayadaw ile karşılaştığımızda Buddha ‘yı gördüğümüzde yapmamız istenen hareketi yapmamız konusunda bizi uyardı, istemeyenlerin de yapmasının zorunlu olmadığını da ekledi. Bu özel saygı hareketi, bir şeye tapınıyormuşsunuz gibi bir hareketti. (Budist öğretilerinde, bu saygı duruşu kişiye değil Buddha’nın öğretilerini insanlar ile paylaştığı için öğretilere duyulan saygıyı temsil ediyor. ) Hep birlikte bu özel saygı hareketi yaparak Sayadaw’ı karşıladık. Sayadaw, öncelikle bizim ne kadar süreyle meditasyon yaptığımızı sordu ve istersek Mynmar’da kaldığımız 5 gün boyunca merkezde kalıp vipassana meditasyonunu deneyimleyebileceğimizi söyledi. Sonra bizim için hazırladığı kısa teaching’e başladı. Sayadaw, Budist öğretiler arasından “mutlu olmanın yolları” konusunu bizimle paylaşmayı seçmişti. Keyifle bu öğretiyi dinledik. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-zyv2G3tVjRg/Tk_eHwMx_pI/AAAAAAAAAc4/ENiJfGfQK80/s1600/DSC04934.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-zyv2G3tVjRg/Tk_eHwMx_pI/AAAAAAAAAc4/ENiJfGfQK80/s320/DSC04934.JPG" /></a></div><br />
Rehberimiz Jeff, merkezin o günkü öğlen yemeğini finanse etmeye karar vermişti. Yemek salonuna gittiğimizde bizi Sayadaw ile Nun Ariya karşıladı. Ve bizi monkların yemek yedikleri bölüme götürdüler. Yemekhane’de 3 ayrı bölüm vardı. Hoca monkların yemek yediği bölüm, merkeze gelen ziyaretçi ve nunların yemek yediği bölüm ve mutfak kısmı. Monkların yemek yediği bölümde yemek masaları yer sofrası şeklindeydi. Sayadaw en baştaki yuvarlak masada oturdu ve hepimizin diğer masalara oturmasını birazdan tüm masalara ayrı ayrı uğrayacağını söyledi. Budizm adetine göre monklar kendilerine offer edilmedikçe yemek yiyemiyorlardı. Bunun içinde her bir masadaki yiyecekleri tek tek Sayadaw’ya sunmamız gerekiyordu. Sayadaw tek tek her birimizin masasına geldi ve biz de onunla birlikte yuvarlak masayı kaldırıp sanki ona sunuyormuş gibi yaptık. Yiyecek sunma ritüeli bitince merkezdeki çalışanlar, ziyaretçiler ile nunların bulunduğu alana gittik. Onlar için de yiyecek sunuş ritüelini yapmamız isteniyordu. Biz hoca monklara yiyecek sunma ritüelini yaparken merkez ziyaretçileri, monk, nun ve merkez çalışanları da sıraya girmişlerdi. Diğer bölüme geçip önümüzden sırayla geçen nun ve merkezdeki ziyaretçilerin ellerindeki kaplara pilavları koyduk. Çok dokunaklı bir sahneydi. Gözlerimden birkaç damla yaş döküldü. “Yapma Sibel yaa burada da ağlanır mı” diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama sanırım aynı durumda olan sadece ben değildim. İçimizdeki bazıları da cömertlik ve sevginin yarattığı yüksek frekanstan çoşarak gözlerinden yaşların akmasına izin vermişti. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-8yiRoOZneEQ/Tk_edMNB7BI/AAAAAAAAAdA/syJvLA3o-FM/s1600/DSC04935.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-8yiRoOZneEQ/Tk_edMNB7BI/AAAAAAAAAdA/syJvLA3o-FM/s320/DSC04935.JPG" /></a></div><br />
Yiyecek sunma ritüeli tamamlandıktan sonra bizim için ayırdıkları bölümde onlarla birlikte sessizce yemek yedik. Burada her şey meditasyon halinde yani farkındalıkla yapılıyordu. Yemekte dahi kimse birbiri ile konuşup zihnini dağıtmıyordu. Yemekhane bölümünde çalışanlar habire sürekli değişik yemekler getiriyorlardı. Zengin bir vegateryan menüsü hazırlamışlardı. Kuş sütü ve bir de et eksikti diyebilirim. Orada içlerindeki sevgiyi hissedip tüm insanlara yaymak için kendilerini geliştirmek adına bir sürü zahmet ve zor şartlara dayanan insanlarla bir süre dahi olsa zaman geçirmek bizim için bir onurdu. Dünyanın bu bölümünde bu şartlarda güzel insanlarla birlikte olma deneyimi bizlere yaşattıkları için Sevgili Jeff Oliver , Pınar ve Kubilay’a çok teşekkür ediyorum. <br />
Öğleden sonra hep birlikte Nun Ariya ile birlikte çevre köyleri gezdik. Bazıları evlerinin giriş kısmını bakkal haline getirmiş bir şeyler satıyordu. Bazıları evinin bahçesinde çocuklarını yıkıyordu. Evleri direklerin üzerine oturtulmuş bambu ve ağaç dallarından yapılmış çatıları vardı. Maxımum 2 odalıydı. Banyoları ise dışarıdaydı. Büyükler üstlerinde kıyafetlerle dışarıda yıkanıyor. Sadece çocuklar çıplak banyo keyfini yaşıyorlardı. <br />
Bazıları ise evinin önünde rahat bir koltuğa oturmuş gözlerini dinlendiriyordu. Bizi gören köy halkı önce bakıyor. Biz onlara gülümsemeye başlayınca onlar da bize gülümsüyordu. Hatta el sallayanlar da oluyordu. Biz onlara, onlarda bize enteresan gelmiştik. O yoksul ve basit hayatlarında ( ki bu tanımın tamamen benim bakış açım olduğunu hatırlatırım) mutlulukla gülümsüyorlardı. Yolumuzun üzerinde ilk uğradığımız yer Jeff oliver’in son hocası Ashın Tejanıya’nın manastırıydı. Bu manastırın ismi Shew OO Min Dhamma Sukha Forest Centre’dı. Buradaki yapılan vipassana meditasyonu alışılmışın dışında, daha modern bir yapıya otutturulmuştu. Vipassana’daki etikenlendirme metodunu tamamen kaldırıyor, odaklanma ve konsantrasyon yerine zihnin akışını izleme konusunda insanları yönlendiriyorlardı. Burada batı ve doğudan gelen bir çok meditator yani yogi vardı. Burada Budizm’in Theravada Tradition’ı takip ediliyordu. Geçen yaz Tibet ve Hindistan’da Mahayana Tradition’ı ile tanışmıştım. Rehberimiz Jeff’e bu ikisi arasındaki farkı sorduğumda; .Theravada ’nın Mahayana’ya göre daha sıkı kuralları olduğunu, buradaki öğretilerde motivasyon kaynağının insanların önce kendilerini geliştirmesi olduğunu, Mahayana’da ise evrendeki diğer canlıların hayrına olacak şekilde kendini geliştirmenin motivasyon kaynağı olduğunu açıkladı. Ancak sonuç olarak ikisinin de gittiği nokta aynıydı. Yani iyi insan olmak ve mutlu olmak. Dalai Lama’da bir konuşmasında benzer şeyi söylemişti. Tüm bu öğretilerin kaynağı Buddha öğretileriydi. Evet method olarak farklı olabilirlerdi. Bunun sebebi insanların farklı olması ve her kişinin kendi özelliği ve karakterine uygun olanı seçebilmesi içindi. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-WOaTih6ucBo/Tk_exOCU2MI/AAAAAAAAAdI/e5VDk4BJddc/s1600/DSC04959.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-WOaTih6ucBo/Tk_exOCU2MI/AAAAAAAAAdI/e5VDk4BJddc/s320/DSC04959.JPG" /></a></div><br />
Shew OO Min Dhamma Sukha Forest Centre’ı gezdikten sonra Ashın Tejanıya’nın hazır olduğunu haber verdiler ve hep birlikte onun kaldığı yere gittik. Ashın Tejanıya, bir gün önce Malezya’ya gitmesi gerekiyormuş. Fakat bir şekilde bir şey olmuş ve eğitim iptal olmuş. Böylece kısa bir süre olsa da onunla sohbet etme imkanını bulduk. Ashın Tejanıya, belki bir noktaya odaklanma veya etiketleme yaparak zihni sakinleştirmeyi amaçlayan klasik meditasyon yerine hayatın her anında farkın olmayı savunuyordu. Farkındalığı yüksek bir insandı. Çok rahattı. Şimdi bu insanlar uzaktan gelmiş onlara nasıl faydalı olabilirim endişesi yerine ( bu biraz benim endişem sanırım!!!) ona ne sormak istediğimizi sordu. Bu bakış açısı dahi başlı başına bir öğretiydi. İki dakikalık bir konuşma ve bu konuşmanın arkasında durup bizim sorularımızı beklemesi gerçekten büyük bir gücün deliliydi. Gruptan birkaç kişinin sorularını yanıtlarken sadece sorulan sorunun yanıtını veriyordu. Sorduğun soru ile bağlantılı şu var şunu da anlatayıp tarzında bir davranış şekli sergilemedi. Bu anlamda iyi bir satışçı değildi !!!!. İstediğiniz bu ama bende daha başka şeylerde var onlarla ilgilenmek ister misiniz demiyordu. Ve bu şekilde zaman zaman yaptığım bendeki satış modelini fark etmeme sebep oldu (amacım karşımdakine yardımcı olmak olsa dahi. !!!!!! ) Bunun için Ashın Tejanıya’ya çok teşekkür ediyorum. <br />
Ashın Tejanıya ile olan küçük sohbetimizden sonra köy içindeki yürüyüşümüze devam ettik. Bundan sonraki ilk durağımız öksüz kız çocuklarının Nun olarak yetiştirildikleri ev oldu. Küçücük bina içinde 25 kız çocuğuna bakılıyor, Buddha öğretileri öğretiliyordu. 18 yaşlarına geldiklerinde ise Nun olarak devam etme veya etmeme konusunda seçim yapmaları isteniyordu. Hepsi çok tatlıydılar. Saçları traşlı olduğundan kız olduklarını giysilerinin renginden anlıyordunuz. Kız rahibeler pembe renkte bir örtü ile örtünüyorlardı. Hepsini teker teker kucaklamak istiyordu insan. Ama bunlar çocukta olsalar gerçekte hepsi birer rahibeydi. Buradan sonra farklı bir Nunnery’e gittik. Buradaki şartlar biraz daha zorluydu. Onlarla da sohbet ettikten sonra Sayadaw’ın merkezine geri döndük. Sayadaw, manastır içindeki kliniği bize göstermek istediğini söyledi. Belli ki bu klinikten gurur duyuyordu. Gülümseyerek bizi kliniğin olduğu yere götürdü. Derme çatma bir kulübeyi klinik haline getirmişlerdi. Girişte bir bekleme odası ile arkada 2 oda vardı. Arkadaki odaların birinde dişçi koltuğu ve lavabo diğer odada ise hastaların bakıldığı muayene odası vardı. Bugün 2 doktor gelmişti. Doktorların hiç birisi ücret almıyor gönüllü olarak hastalara bakıyorlardı. Yoksul halk hiç ücret ödemeden burada bakılıyordu. <br />
Bu arada yolculuğun bu kısmında birkaç fire vermeye başladık. Bedeninde suyu azalan, midesini bozan 3 kişi vardı. Bu 3 kişi gün içindeki gezimizi katılamadılar.Merkezin dinleme odasında tüm gün boyunca dinlendiler. Allahtan grubumuzun içinde bir doktorumuz vardı. Sevgili Öznur hepsiyle tek tek ilgilendi. <br />
Buradan ayrıldıktan sonra dosdoğru Yangon şehrindeki Yuzana isimli otelimize gittik. Çok yorgundum. Bu sabah Mynmar’a gelebilmek için saat 4:00 da kalmıştık ve şimdi saat 16:00 dı. Uykusuzluk ve sıcak birleşince insan bayağı zorlanıyordu. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-peIbkTUy89M/Tk_fDRRUhYI/AAAAAAAAAdQ/OJRFDtoRhv4/s1600/DSC05019.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="240" width="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-peIbkTUy89M/Tk_fDRRUhYI/AAAAAAAAAdQ/OJRFDtoRhv4/s320/DSC05019.JPG" /></a></div><br />
Akşam saat 18:30 da hem Burma geleneksel dans gösterisinin yapıldığı hem de akşam yemeğimizi yiyeceğimiz yere gittik. Burma’da akşam yemeği 18:30 da yeniyordu. Akşam yemeğimiz Burma, hint, çin yemeklerinden oluşan zengin bir açık büfeydi ve biz yemek yerken yerel Burma efsanelerin dans ile anlatıldığı ritüeller sahnelenmeye başladı. Meşhur Kainari ve kainara duet dansını izledik. Kainari, bir kuştu ve 2 kuşun birbirleri ile olan düeti muhteşemdi. Ertesi gün sabah erkenden Myanmar’ın büyüleyici şehirlerinden Bagan’a uçacağımızdan otelimize gittik nasılsa Bagan ve Mandalay’ı gezdikten sonra meşhur Altın Pagodayı görmek için tekrar Yangon’a gelecektik. <br />
Sevgiler<br />
Burma Hakkında Birkaç Bilgi…<br />
Burma 12.nci yy da kurulduğunda ve Mynmar olarak biliniyormuş. Mynmarlıların kökenlerinin Moğol olduğu söyleniyor. Mynmar 1853 yılında İngilizlerin egemenliği altına girmiş. 1948 yılında bağmsızlığını ilan ederek İngiltere’den ayrılmış. 1962 yılına kadar demokrasi ile yönetildikten sonra 1962 yılından sonra askeri cunta ile yönetilmeye başlamış. 1989’da Myanmar askeri cunta rejimi, ülkeye İngilizlerce konulmuş olan Burma veya Birmanya ismini Myanmar Birliği olarak değiştirmiştir. Birleşmiş Milletler 1989’da isim değişikliğini kabul etmiş ve ülkenin ismini "Union of Myanmar" şeklinde tanımıştır. Avrupa Birliği ise alternatif olarak “Burma / Myanmar” ismini kullanmaktadır. Halkın çoğu Budist.<br />
Kaynak: WikipediaUnknownnoreply@blogger.com0