9 Mart 2011 Çarşamba

Thailand Counrtyside’ı Keşfediyoruz.


16 Şubat 2011, Bu sabah çok heyecanlıyım. Gezinin başından beri çok istediğim kaplanlarla birlikte olma deneyimini yaşayacağım. Sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra şimdiye kadar bindiğimiz teknelere göre daha dar ve küçük teknelere bindik . Bu tekneler Bangkok’un ara yollarındaki kanallardan rahatlıkla geçebiliyordu. Dar kanallarda yavaş yavaş ilerlemeye başladık. İki yanımızdaki Bangkok halkının evleri bulunuyordu. Dışarıdan evlerinin içlerini görebiliyordunuz.

Bir müddet sonra bir iskelede durduk. Buradaki iki adamın elinde ekmek olan büyük torbalar vardı. Ekmekleri nehre atınca aynı Urfa’daki balıklı göldeki gibi kocaman balıklar yukarıya çıkıp hem ekmeği yiyiyorlar hem de kendilerini bize gösteriyorlardı. Balıkları seyrettikten sonra tekne yolculuğumuz devam ederek meşhur Floating Markete geldik. Nehrin üzerinde ve kıyısında hediyelik eşya, yiyecek giyecek satan satıcılar vardı. Burası büyük bir alış veriş merkezi gibiydi ama açık alandaydı. Burada yarım saat kaldıktan sonra teknelere binip otobüsümüzün olduğu yere geri döndük. Bugün ve ertesi günü geçireceğimiz Kanchoraburry’ye , countryside’a doğru yol aldık.

Yolda giderken gruptaki dostlarımız Semra ile bana transformal nefes terapilerini anlatmamızı ve mümkünse küçük bir nefes terapi deneyimi yaşamak istediklerini söylediler. Semra ile birlikte nefes tanıtımını yaptıktan sonra 15 dakikalık bir nefes deneyimine asistanlık yaptık. Nefes çalışmasından çok etkilendiler. Semra ile ben de çok mutlu olduk tabii ki.


Öğlen yemeği zamanı geldiğinde Kanchoraburry’e ulaşmıştık. Öğlen yemeğimizi nehrin kenarındaki bir restaurantta yedikten sonra dört gözle görmeyi arzuladığım Tiger temple’a doğru yola çıktık. Temple’lara girişte kollarınızın açık olmaması gerekiyordu. Sevgili Leyla sağ olsun gömleğini bana geçici olarak verdi ve böylece oraya girebildim. Bir müddet yürüdükten sonra Kaplanların olduğu yere geldik. Buradaki tüm alan Monklara( Rahip) aitmiş ve anlatılanlara göre yıllar önce Monkların yaşadığı bu yer daha ormanlık iken, günlerden bir gün yaralı bir kaplan, bu bölgeye gelmiş ve Monklar bu kaplanı iyileştirmişler. Kaplan, iyileştikten sonra da onlarla birlikte kalmaya devam etmiş ve daha sonraları bir şekilde ormanda yaşayan diğer kaplanların da başlarına bir şey geldiğinde buraya gelmeye başlamışlar. Kaplan sayısı gittikçe artmaya başlamış. Monklar bu kaplanları geldikçe iyileştirmeye ve hatta beslemeye başlamışlar ve aralarında büyülü bir ilişki oluşmuş. Şimdilerde ise insanlara bu alanda yaşamaya devam eden kaplanlar ile birlikte olma deneyimini yaşatmaya başlamışlar. Kaplanları ilk gördüğümüzde, ne yalan söyleyeyim dolaşan kaplanları ilaçla uyutmuş olabileceklerinden şüphelendik, zira o kadar uysal okadar insacıl olmalarını başka türlü açıklayamadık. Ama Monklar ile yaptığımız sohbetlerde, kaplanların kesinlikle ilaç ya da başka bir şeyle uyutulmadıklarını sadece sıcaktan ötürü hareket etmediklerini,sakin durduklarını ancak akşam üstü onları görmeyi istersek bu kadar yanlarına yaklaşamayacağımızı ancak korunmalı bölgede kalarak su kenarında birbirleriyle olan oynadıkları oyunu izleyebileceğimizi söylediler.


Kaplanlara dokunmak ve onlarla biraz zaman geçirmek üzere sıraya girdik. Aslında kedinin biraz büyüğü gibiydiler.Her bir kaplanın yanında bir eğitici vardı. Sıra bana geldiğinde çok heyecanlıydım ama en ufak bir korku içimde yoktu. Oradaki bir çok kaplanla güzel fotograflar çektirdim. Gerçekten çok heyecanlı bir deneyimdi. Buraya yolunuz düşer ise güvenli bir ortamda kaplanlarla birlikte olmak isterseniz buraya mutlaka uğrayın.

Kaplanlarla oynaştıktan sonra tekrar otobüslerimize binmek üzere Tiger temple’ın giriş kapısına doğru yürüdük. Geri dönüş yolu üzerinde kulakları eşek kulaklarına benzeyen öküz sürüsü, geyik, domuz, doğalı 2 hafta olmuş kaplan yavruları, deve kuşları ile tavus kuşunu gördük. Burası doğal bir hayvanat bahçesi gibiydi. Hayvanlar etrafı çevrili tellerin arkasında değildi ve her an yolunuz üstünde bir hayvana rast gelebilirdiniz.

Tiger Temple’dan sonra yolumuz üzerindeki Nam Tok Sai bölgesindeki Sai Yok Noi Şelasine de uğradık. Aslında ilk duyduğumuzda Semra ile ben Şelalede yüzmeyi amaçlamıştık ama geldiğimizde gördüğümüz oldukça kurumuş bir şelale oldu ve maalesef yüzemedik. Sonradan öğrendiğimize göre şu anda Thailand’da kış dönemiydi ancak Muson yağmurlarının ardından bu şelale yeniden doluyor ve o zaman muhteşem bir görüntüsü oluyormuş. Bunları duyunca hayal kırıklılığına uğrasak umudumuzu yarın öğleden sonra uğrayacağımız Eravan şelalerine bağladık.


Akşam Kanchora Burry’deki otelimize geldiğimizde hava kararmıştı. Otelimiz çok güzeldi. Bavullarımızı otelde kalacağımız odaya bıraktıktan sonra hemen havuza girdik. Akşam yemeğimizi yiyip hemen uyumayı gittik
Yarın Thailand’ın Counrtyside’ını keşfedeceğiz.

Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder