27 Nisan 2011 Çarşamba

Bye Bye Udaipur


Bugün Udaipur’da son günüm. Akşam 18:05 treni ile Delhi’ye gideceğim. Delhi’de biraz dolandıktan sonra oradan havaalanına gideceğim. Uçağım 31 mart sabaha karşı 4:30’ta kalkıyor. 2:00 gibi check in yapacaklar diye düşünüyorum. Bu sebeple o gün Delhi’de bir otelde kalmama gerek yok. Biraz sefillik olacak ama eve gittiğimde bol bol dinlenirim diye düşünüyorum.

Trenin kalkış saatine kadar Udaipur’da aylak aylak dolaştım. Kendime hal hal aldım. Sari siparişim vardı onu hallettim. Bir de buranın meşhur pazarı Mandi pazarından Darjeleeng ile Assam tea satın aldım. Tabii bir de avucuma Hint kınası yaptırttım. Fena olmadı.

Hindistan maceram Udaipur ile son buluyor. Bu seferki de güzel geçti. Thailand, Kamboçya, Burma’da dahil olmak üzere benim süprizlerle dolu güzel bir tatil oldu. Güzel insanlarla tanıştım. Kutsal yerlerde bol bol dualar ettim. Gelmişken bir de kendimi eğittim. Daha başka ne isteyebilirim ki Şam’da kayısı olayı…

Seyahatim süresince bana destek olan tüm dostlarıma çok teşekkür ediyorum. Yazılarımın editörlüğünü yaptığı için Kuzenim Figen’e ayrıca teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Bir sonraki seyahatime kadar hoşçakalın , sevgiyle kalın…..



Şimdilik Hoşcakalın

.

Udaipur ,The romantik city



27 Mart günü her zamanki gibi erkeden kalktım ve dışarıya çıktım. Kaldığım guest house’tan çıktıkan sonra bir ne göreyim sokaklar bomboş.. “Hay Allah bu saatte kimsenin olmadığını unutmuştum” diye geçirdim içimden. Yapacak bir şey yoktu. Yarın sabah kalkınca biraz kitap okuyup daha geç dışarıya çıkmaya karar verdim. Biraz yürüdükten sonra bugün gitmeyi planladığım Hotel Lake Pichola’da güzel bir kahvaltı yaptım. Restauranta girdiğimde benimle birlikte bir masa daha vardı. Sabahın erken saatlerinde Udaipur’da yaşam yoktu. Kahvaltıdan sonra nehrin diğer yakasında biraz daha dolaştım. Sonra Munson sarayı ile Shilpgram köyüne gitmek için motor rikşa ile anlaştım. Rikşa şöförü şöförlük yanında bana çevreyi tanıtıyor yani bir de rehberlik yapıyordu. Ooh ohh dedim içimden çok şanslıyım.
Munson sarayının girişine geldiğimizde, bizi bir sürpriz bekliyordu. Beni sarayın bulunduğu tepeye çıkartacak arabanın henüz gelmediğini söylediler. Munson Sarayı şehrin en tepesinde ormanlık alanın içindeydi. Benim rikşa şöförü yukarı çıkabilmek için neler yapılacağı konusunda kapıdaki adamla konuştu. Aralarında aldıkları karara göre bilet kesen adamın motosikletini benim rikşa şöförü kullanacak ve beni Munson sarayının olduğu tepeye çıkartacaktı.

Tepeye kendi kaynaklarımızla çıkıyor olmamıza rağmen yukarı çıkış araba parasını ödemem konusunda ısrar ediyorlardı. Tamam ne yapalım dedim buraya kadar geldik, benim rikşa şöförü hem fikir ise araba ile yukarı çıkış ücretini de ödemekten başka çaremiz yoktu. Ve motosiklet ile Muson sarayına doğru yol aldık. Saray, City Palace’e göre çok küçüktü. Yalnız buradan Udaipur’u 360 derece görünüyordu. Munson sarayını gezdikten sonra Shilgram köyüne doğru yola çıktık. Burası örnek bir köydü. Rajastan, Gujarat, Goa ve Maharashta bölgelerinde evlerden örnekler inşa edilmişti. Köyü gezmek için burada da bir rehber kiraladım. Rehber daha önce öğretmen olan bilgili bir beydi. Burada hem rehberlik yaparak para kazanıyor hem de bu bölgedeki fakir halkın çocuklarını eğitiyordu. İlk olarak Rajastan evini gezdik.

Evin etrafı özel rüzgara karşı korumalı topraktan yapılmış duvarla çevrilmişti. Duvarla çevrili alan içinde oturma odası, yatak odası, mutfak ve banyo için ayrı ayrı evler yer alıyordu. Evin dışında ise küçük bir temple’da inşa etmişlerdi. İnek pisliği, toprak ve otun su ile karıştırılarak bahçe duvarları inşa edilmişti. Bu alışım, insanları hem sivrisineklerden hem de sıcaktan koruyormuş. Bir sonraki örnek ev Gujarat’a aitti.

Gujarat Mamatma Gandhi’nin doğduğu şehirdi. Rehberin söylediğine göre Gujarat’ta yaşayanların eğitim düzeyi diğer bölgelere göre daha gelişmişmiş. Bu bölgede yaşayan halk sadece büyük bir odası olan evde yaşıyorlarmuş. Bu tek oda içinde mutfak, oturma odası, yatak odası yer alıyordu. Çocuklardan biri evlenince aynı evin yanına bir ev daha inşa ediyorlarmış. Mutfak dolapları ile giyecek dolapları da aynı şekilde odanın duvarında sıralanmışlardı. Evin duvarına bir sürü kırık ayna parçaları yapıştırılmıştı. Bembeyaz duvarlar bir sürü minik ayna ile süslenmişti. Duvarlardaki aynalar mum ve gaz yağı ile ışıkla aydınlatma yapıldığında ışığın her tarafa yayılmasını sağlıyor hem de duvara güzel bir görünüm veriyordu. Aynaları duvarlara yapıştırmalarının ayrı bir nedeni de Şeytan eve girince aynalar aracılığıyla kendi yüzünü fark edecek ve orada daha fazla kalmak istemeyecekti.
Gujarat bölgesindeki evden sonra Goa bölgesine ait eve geldik.

Goa evleri de mutfak, yatak odası ve oturma odası olmak üzere 3 ayrı odadan oluşuyordu. En son gittiğimiz ev ise Maharashta bölgesine aitti. Maharshta bölgesi genelde dağlık bir bölgeymiş, iklim şartları sebebiyle evler çabuk bozulduğundan bulabilecekleri saz ve otlar gibi en ucuz malzemeleri kullanarak evleri inşa ediyorlarmış.
Shilpgram’ı gezdikten sonra Udaipur’un şehir merkezine gittik. Jagdish Temple’a uğrayıp Ganesh’e dua ettikten sonra dün gittiğim cafeye tekrar gidip Darjeleeng çayı içmeye karar verdim. Burada benim gibi gezmeye gelmiş İngiliz bir adamla lafladık. O da yılın 6 ayı Londra’da diğer altı ayı ise Hindistan’da geçiriyormuş. Daha bir müddet daha buradaymış. Her sene Londra’da bir ev alıyor içini dekore ettikten sonra satıyormuş. Kazandığı para ile de Hindistan’ı geziyormuş. Çoğunlukla Rishikish’e gidiyormuş. Rishikish’i görmüştüm. Güzel bir yerdi ama uzun süre kalınabilirmiydi bilmiyorum. Bu fikrimi paylaştığımda Rishikedh’te yaşayan arkadaşları olduğunu söyledi. İşte şimdi Rishikesh’te kalma olayı anlamlı hale gelmişti.
O gün akşam kaldığım guest house çok yakın olan Natural View isimli restauranta gittim. Pichola nehrine bakan güzel bir manzarası vardı. Kendime sizzler ısmarlayıp afiyetle yedim. Sizzler buharda pişirilmiş sebze yemeği. Servis yapılırken adeta pişmeye devam ediyormuş gibi çıtır çıtır ses çıkartarak getiriliyor. Çıkardığı ses ile restauranta yemeğe gelenlerin bayağı ilgini çekti diyebilirim.
Yemekten sonra fazla dolanmadan kaldığım guest house’a gidip uyudum. Bugün çok yorulmuşum gibi geldi,güzel bir uyku iyi gelecekti...

Hello Udaipur


26 Mart günü sabahı erkenden tren ile Udaipur’a geldim. Gece yaptığım tren yolculuğum gerçekten de fena geçmemişti. Son derece heyecanlı ve dinamik olarak Udapur’u bir an evvel görmek için can atıyorum.
Trenden indikten sonra kısa bir arayıştan sonra motor rikşa kiralayarak Bodhgaya’dayken İngiliz dostumun tavsiye ettiği Lal Ghat Guest House’a gittim. Bindiğim rikşa şöförü benden bir gün önce 2 Türk’ün daha Udaipur’a geldiğini söyledi. Türk kelimesini duyunca birden heyecanlandım şanslıysam belki de şehirde onlarla karşılaşabilir diye düşündüm. Neyse motora bindikten sonra yol boyunca etrafı inceledim, Udaipur’dayken neler yapabilirim diye kafamda planlar yaptım. Sokaklarda ilerlerken ilk gözüme çarpan şey dükkanların hiç birinin daha açılmadığıydı. Udaipur’da hayat geç başlıyor olmalıydı.
Kısa bir şehir gezintisinden sonra Lal Ghat guest’e vardım ilk olarak gözüme çarpan konumunun oldukça çok güzel olmasıydı. Odamın manzarası da çok güzeldi, öyle ki kaldığım odadan Hotel Pichola’yı ve Pichola nehrini görebiliyordum. Odamın önünde bir balkon ve çok güzel siklamen renginde begonfiller salınıyordu. Tek kelime ile Udaipur çook romantik bir yerdi.  Geçmişte mihraceler bayağı keyifli zamanlar geçirmiş olmalı diye düşündüm.

Odama yerleştikten sonra güzel Pichola nehrini seyrederek kahvaltı yaptım. Kahvaltıdan sonra Udipur’a yakın bazı güzel yerleri görmek amacıyla birkaç tur acentasına ismimi ve telefonumu bıraktım. Şu an düşük sezon olduğu için gezi için grup ayarlamaları biraz zor olabilir ama bakalım şansıma ne çıkar ise ,haber bekleyeceğim.

Bugün görmeyi planladığım City Palace Rajastan’ın en büyük saraylarından birisi. Sarayın tamamının inşa edilmesi 400 kusur yıl sürmüş. Mihracenin Maharana’nın ailesi halen bu sarayın belli bir bölümünde yaşamlarını sürdürmekteymiş. Mihraça Maharana’nın 3 karısı varmış,ancak hiç çocuğu olmamış. Bunun üzerine yeğenini evlat edinmiş ve böylece soyunun devamını garantilemiş. Mihrace Maharana, geçmişte muson yağmurları zamanında Muson Palace’a gidermiş.
Bu kısa hoş hikayeyi duyduktan sonra ilk iş olarak yarın Muson place’ı gezmeyi düşünüyorum. City Palace’ın tamamını Hintli bir rehber kiralayarak tam bir saatte gezdim. Geçmişte burada yaşamak muhteşem olurdu herhalde özellikle de bu sarayda.
Daha sonra City Palace ‘dan sonra buranın en meşhur temple’ı olan Jagdish Temple’ını görmeye gittim.

Jagdish temple’ına geldiğimde öğlen duası yapılıyordu. Adet gereği de dua bittikten sonra da dua için gelen halk hep birlikte şarkı söylediler. Jagdish temple’ında gün içinde 4 defa dua yapılıyormuş. Akşam 7:00’de yapılan dua ritüelinde şarkı söylemek yanında dansta dansta ediliyormuş. O günkü öğlen duasında ise ; rengarenk elbiseleri ve enteresan müzik aletleri ile dua eden son derece enteresan bir dua seramonisi sergileyen Udaipur halkını seyretmek çok hoşuma gitti. Özellikle biz yabancılar için gerçekten çok enteresan bir deneyim ,görmenizi tavsiye ederim. Jagdish Temple’nın etrafında 4 ayrı tanrı için ayrıca 4 küçük temple inşa etmişler. Etraflarında kısa bir gezintiden sonra en sevdiğim tanrılardan Ganesh’in bulunduğu küçük temple’a gidip Ganesh’e saygılarımı sundum. Kısaca bahsetmek gerekirse Ganesh ; şans ve şevkati temsil ediyor,benim de en benim favori tanrılarımdan.
Bu kadar gezmeden oldukça yorulmuştum o yüzden Ganesh Jagdish Temple’i iyice gezdikten sonra sonra City palace’a giderken gözüme kestirdiğim cafeye gittim. Tahmin ettiğim gibi cafenin tüm ürünleri çok güzeldi. Güzel bir darjeleng çayı ile birlikte lezzetli bir browni yedim. Uzun zamandır ilk defa bu kadar keyifli bir çay içiyordum.
İyice karnımı doyurduktan ve dinlendikten sonra saatime baktım, saat tam 14:00 dı. Biraz etrafta dolaşıp internete giderim diye düşünürken gözümü “Henna Yapılır” tabelası çarptı. Hindistana gelipte Henna yaptırmamak olmaz diye düşünerek hemen oraya doğru yöneldim ve kısa bir pazarlıktan sonra 2 ayağıma ve sağ elime olmak üzere hepsine birden güzel bir hint kınası yaptırdım.

Hennalarımı yaptırdıktan sonra tekrar sokaklara döndüm ,etrafı gezerken birden çok sevdiğim Zafer Bey ( Zafer bey Hindistan gezileri düzenler kesinlikle güvenebilirsiniz. ) ve Mine Hanım geliyorlar. Udaipur’a geldiğimde bindiğim motor rikşanın şöförü sizden önce 2 türk geldi derken anlaşılan Zafer ile Mine hanım’ı kastetmişti. Dünya gerçekten çok küçük tanımı Zafer bey ile Mine hanım ile Udaipurın sokaklarından birinde karşılaşmamıza çok uyuyor. Ancak maalesef onlarında Udaipur’daki son günleriymiş. Udaipur’dan sonra ilk olarak; fareler tapınağı sonra da Simla’ya gideceklermiş. Dediklerine göre ,Simla şehri Hindistan’daki diğer şehirlerden farklı olarak yere tükürme, sokağa tuvaletini yapma ve sigara içmenin yasak olduğu bir şehirmiş. Hindistan’ı gezmek isteyenler bu şehri gezi listerine dahil etmeleri çok iyi olur. Zafer bey’lerle ayak üstü sohbet ettikten sonra akşam Dharonhar’da Rajastan dans gösterilerinin yapılacağı yerde buluşmak üzere ayrıldık.
Akşam saat 7 :00 Zafer bey’lerle buluşmak üzere Dharonhar’a gittim. Gösteri muhteşemdi. Rengarenk kıyafetler, enteresan müzik aletleri, değişik dans stilleri ile gerçekten görülmeğe değer bir gösteriydi. Gösteriden sonra buranın romantik 5 resturantından biri olan Jagat Niwas Palace Hotelin restaurantına gittik.

Jagat Niwas Palace oteli çok güzeldi. Keşke burada kalsaydım dedim içimden. Otelin restaurantında çok keyifli bir akşam yemeği yedik. Otel, City Palace’ın tam karşısında idi ve muhteşem Pichola nehrine bakıyordu. Şansımıza o gece City palace’da bir düğün vardı ve yemeğimizi yerken atılan havai fişekleri ile çok eğlendik. Yolunuz buralara düşer ise kesinlike Jagat Niwas Palace’ta kalın derim. Özellikle balayı çiftleri için muhteşem, hem hesaplı,hem büyülü, hem romantik, hem temiz,hem keyifli, hem… , hem…, hem…., ( artık sonrasını sizin hayal gücünüze bırakıyorum)


Zafer bey’lerle vedalaştıktan sonra odama gittim ve güzel bir uyku çektim. İlk günüm fena geçmemişti. Bakalım yarın neler olacaktı?
Sevgiler

Bye Bye Boddhgaya


22.3.2011, Bugün eğitimin son günü. Geshe Ven. Ngawang Sonam Mind and 51 Mental Factor eğitiminin içeriği tamamladığı için bize Emptiness kavramı hakkında bilgi verecek. “Emptiness” konusu son zamanlarda bir çok kez önüme geliyor. Bundan sonra buna çalışacağım galiba. Kavramsal olarak anlamını anlayabiliyorum ama hayata uygulama aşamasında zayıf kalıyorum. Çünkü emptiness şu ana kadar hayata bakış açımın tam tersi. Zihnimin bu kavrama alışması, özümsemesi ve bunu deneyimlerime aktarmam bayağı zaman alacağa benziyor. Zaten tüm Budist kitaplar da böyle söylüyor. Emptiness’i tam olarak anlamanız demek aydınlanmak gibi bir şey oluyor. Emptiness ile geçen sene Tushita’daki ilk eğitimimde Heart sutra ile birlikte dikkatimi çekmişti. Heart sutranın tamamı tek bir sayfadan oluşuyor ama bu sayfada yazanın anlaşılabilmesi için yüzlerce sayfalık bir sürü farklı kitap yazılmış durumda..

Öğleden sonra eğitim bittikten sonra katılımcılardan Tibetli Pema ile birlikte Mahabodhi temple’nın merkezine gittik. Bima internet cafeye gitti. Ben de Mahabodhi temple’a doğru yol aldım. Bugünkü amacım burada okunması makbul olan bir “King prayer”,”Heart Sutra”,”Prostration to the 35 confession Buddha”, “Lam Rim Prayer”, dualarını okumaktı. İlave olarak” 21 Tara”,” Prayer to Generate Bodhicitta” okumak istiyordum. 21 Tara yı çok seviyorum. Tara, kadın Buddhalardan, onun için “dakinis” de diyorlar. Dakinisin anlamı ise “Sky Walker”, Anlayacağınız geçmişte bizim Tara , uzaydan gelmiş olabilir. 21 Tara her derde devaymış ve gerçekten işliyormuş. Valla bu kutsal yerde beni gören, konuşan, hatırlayan, dokunan ve konuşan herkese yaptığım bu duaları adadım.. İşe yarayıp yaramadığını siz bana söylüyor olacaksınız.
Mahabodhi Temple’da dualarımı bitirdikten sonra Pema ile saat 16:00 da Thai Temple’da buluştuk. Pema ile birlikte önce Thai sonrada sırasıyla Bhutan ve Japan Temple’ını gezdik. Japan Temple’ında saat 17:00 da hem dua ediliyor hem de meditasyon yapılıyordu. Pema ile biz de bu ritüellere katıldık. Ve sonra bisikletli rikşa ile Root ints ne doğru yol aldık. Pima ailesini Tibet’te bırakmıştım , Dharamshala’da yaşıyordu. Root inst yolunda internet Cafeye geldiğimizde rikşa indim. Uzun süredir maillerime bakmamıştım. Bir de ne göreyim bizimkiler beni bayağı merak etmişler. Halbuki anneme ayın 24 ünü kadar irtibat halinde olamayacağımı söylemiştim. Neyse yaşıyor olduğumu bildirdikten sonra birikmiş maillerimi okudum. İşim bittiğinde hava kararmıştı. Root inst. giden yol üzerinde de hiç ışık yoktu. Bodhgaya için geceleri sokağa çıkmanın tehlikeli olduğunu söylemişlerdi. Karanlıkta yürürken biraz tedirgin olmuştum. Allahtan cep telefonumun lambası vardı. Hızla yürümeye başladım. Arkamdan 2 genç merhaba diye bağırdı. Hoppala dedim normalde Hintlilerin konuşkan bir millet olduğunu biliyorum ve gündüzleri ısrarcı sorularına sabırla dayanıyorum ama gecenin bu saatinde hafif tedirginim. Ne bileyim. Neyse Merhaba diyen bu 2 gence ben de merhaba dedim. İkisi de üniversite öğrencisiydi ve root inst nün bulunduğu mahallede oturuyorlardı. Biraz rahatlamıştım. Artık istedikleri soruları sorabilirlerdi ki başladılar. Ailem var mı? Evli miyim? Çocuğum var mı? Neden evlenmedim? Neden evlenmedin sorusundan sonra başka bir soru gelmemesi için “ bu Allahın işi benim yapabileceğim bir şey yok “ dedim. Bizim 2 genç bu yanıtım üzerine “ Hımm yani Rahibe therasa gibi öyle mii dediler “ Bu lafa karşılık gülümsemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Neyse ki Root int.nün önüne gelmiştik. Vedalaşarak ayrıldık.

Ertesi gün hem sabah hem de öğleden sonra Mahabodhi temple’ına gittim. Yine aynı dualarımı yapıp birkaç fotograf çektim. Tekrar Buddha agacının önüne geldim, Buddha ağacının önünde dua eden, temple etrafında kora yapan, Buddha’ya saygılarını sunan insanları izlemek çok keyifliydi. Ertesi sabah Mahabodhi temple gelir gelmez tekrar Boddhi ağacının olduğu yere gittim. Ve dualarımı yapmaya başladım. Sonra tekrardan unuttuğum kişilere yaprak toplamaya çalıştım, bu arada rüzgarın etkisiyle yere düşen Buddha ağacı yapraklarını toplamak için özel strateji geliştirmek gerekiyor. Çünkü orada bulunan herkes Boddhi ağacından düşen yaprağa sahip olmak istiyor. Yaprak yere düşünce ilk ben gördüm, ben alacağım diyemiyorsunuz tabii. Sabırla size yakın bir yere Buddha ağacının yaprağını bırakmasını bekliyorsunuz. İçimden bugün fazla yaprak toplayamayacağım galiba diye düşündüm çünkü hiç rüzgar esmiyordu. Düşen bir iki taneyi de hemen birisi alıyordu. Duamı okurken içimden eğer şu anda bodhi ağacından tam önüme bir yaprak düşer ise hayatımın şu döneminde doğru yoldayım demektir dedim. Bunu söylerken bir yandan da Sibel ya kendini çok riskli bir duruma sokuyorsun diye düşündüm. Bodhicitta ile ilgili duaya sıra geldiğinde, Bodhicitta aşamasına gelsem de tüm insanlara karşı nötr hisler besleyip sadece şevkat ve sevgiyi hissedebilsem ne kadar rahat olurdu diye düşündüm. O an içimden birden bedenimden duygular yükselmeye başladı. Gözümden yaş damlayacaktı ki birden pat diye önüme bir yaprak düştü. Çok sevinmiştim. Doğru yolda olduğumun işareti gelmişti.Kısa bir dua dan sonra yapraklarımla beraber vedalaştım Sevgili Buddha ağacıyla....

Bu arada Buddha ağacının bulunduğu yerde dua ederken etrafınızda bir sürü sinek ve biraz da karınca ile karşılaşmanız mümkün. Tam başımın arkasında boynumun başladığı yerde bir kaşınma oldu ve elimi oraya götürdüm ve elime bir şey geldi bir de baktım karınca hemen onu yere bıraktım ama minik karıncayı sıkıştırıp öldürmüş olabilirdim. Tam da mindfulness eğitimi alırken bu da olur mu dedim. Dikkat etmeliydim diye düşünürken; eğer bu karınca yaşar ise doğru yolda olduğumun işaretidir dedim. Şansımı bayağı zorluyordum ama neyse bir kere laf ağzımdan çıkmıştı. Yerde ölü bir şekilde yatan karıncayı izliyordum. Dua okurken de arada bir hareket edip etmediğini kontrol ediyordum. Belki de sadece bayılmıştı. Zavallı benim dikkatsizliğim yüzünden vefat etmişti. Aradan 10 dakika geçti tekrar karıncaya doğru baktığımda ve bir de ne göreyim bizimki hareket etmeye çalışıyordu. Hadi be dedim mucize mi bu !!!!. Yok canım ……. Karınca sadece bayılmıştı ve şimdi kendine gelmişti olaya fazla anlam vermeye gerek yoktu. Önemli olan karınca halen yaşıyordu ve karmama yeni bir kötü kayıt eklenmemişti.

Bu manastırda son birkaç gündür önemli deneyimler yaşamıştım, güzel ve keyifli bir kaç gün geçirmiştim, ne şanslıyım diye düşündüm...
O gün sabah ve öğleden sonraki duaları yaptıktan sonra akşam root ints.de Pancen Lama ile ilgili filmi izledim. Ben filmi izlerken Root inst’u otel olarak kullanan İngiliz kız geldi. O da benimle birlikte filmi izlemeye başladı, sonra aralarda konuşmaya başladık, 8 haftadır Hindistanı geziyordu. Hindistandan sonra Güney Afrika’ya oradan da Peru’ya geçecekti. Ardından buranın müdavim monklarından biri geldi. O da bizimle Panchen Lama’nın hikayesini anlatan filmi izledi. Panchen Lama, Dalai Lama Tibet’i terk ettikten sonra onun yerini alan büyük bir hoca. O da Dalai Lama ve Karmapa gibi öldükten sonra reenkarnasyonu izlenen önemli kutsal kişilerden, Panchen Lama 1989 yılında ölüyor ve reenkarnasyonu Dalai Lama tarafından teyit edildiğinde Çinliler tarafından ortadan kaldırılıyor yani hapishaneye konuluyor. Çinliler sonradan yine Tibetteki rahipler yardımıyla yeni bir Panchen Lama reenkarnasyonu buluyorlar. Bu şekilde Dalai Lama tarafından onaylanan 10. Panchen Lama’nın doğru olmadığı intibasını bırakıyorlar ve bu şekilde Dalai Lama’nın güvenilirliğini sarsmaya çalışıyorlar. Yani bildiğiniz hain politik oyunlar oynanıyor. Gelenek gereği önemli kişilerin reenkarnasyonu Dalai Lama tarafından onaylandığı için Tibetliler Çinlilerin bulduğu Panchen Lama’yı kabul etmiyorlar. İnsanın aklına Dalai Lama ekibi Panchen Lama’yı deklare etmeden önce çocuğu Hindistan’a getirebilselerdi gibi düşünceler geliyor ama gerçeğin ne olduğunu tam bilmemiz zor.
Film bittikten sonra odama geldim ve Bodhgaya yazılarımı tamamladım. Yarın Bodhgaya’da son günüm. Akşam 22:39 ‘da Bodhgaya’dan Yeni Delhi’ye kalkan bir trenim var. Saat 10:00 da yeni Delhi’de olacağım akşam 21:00 da da Udaipur kalkan trene bineceğim. Biraz yoğun ve yorucu bir yol bekliyor beni. Udaipur’u çok methediyorlar. Bakalım ben nasıl bulacağım
Sevgiler

Full Moon, Buddha Yıllar Önce Bu Gün Aydınlanmış


Bugün, önemli gün.. 19 Mart Dolunayı . Yıllardır ay hiçbir zaman bu kadar dünyaya yakın olmamış. Belki de Tokyo’daki depremlerin sebebi budur diye düşündüm. 19 mart dolunayının önemli olmasının sebebi Buddha’nın yılın bu dönemindeki dolunayda Boddhi ağacının altında aydınlanmış olması. Buddha aydınlandıktan sonra 15 gün boyunca bir sürü mucize gerçekleşmiş. Bugün tüm sevdiklerim ve sevmediklerim için dua etmeliyim diye düşündüm. Kararlıydım hiç ayorım yapmayacaktım. Herkes bu günden nasibini almalıydı
Sabah saat 7:00 da meditasyon dersine gittim. Hocamız Geshe Ven. Ngawang Sonam Sabah monklarla özel praying yapacaklarından 9:30 daki derse geç gelebileceğini söyledi. Bende dualarıma bir an evvel başlamak için dersten önce Mahabodhi temple’ına gitmeye karar verdim. Root inst. biraz şehrin dışındaydı, araç bulmak için biraz yürüyüp ana yola çıkmam gerekiyordu ama neyse ki şanslıydım Root int. çıkış kapısında bisikletli bir rikşa beni bekliyordu. Bisikletli rikşaya binip Mahabodhi temple’ın yakınlarında indim. Temple gidiş yolunda sabahın erken saati olmasına rağmen bir sürü satıcı ve dilenci vardı. Aza etmeniz için kuş, buddha heykeli, mala, süs eşyası, bindi ne ararsanız satıyorlardı. Alışveriş işini 23 Marta bıraktığımdan hızlıca temple’a doğru yürümeye devam ettim. Temple etrafında birkaç kez tur attıktan sonra Buddha tree’nin yakınında bir yerde oturup sevdiğim ve sevmediğim tüm herkes için dua ettim. Bu arada rüzgar estikçe bizim meşhur Buddha ağacının yaprakları dökülüyordu. Birkaç kenarı yırtık Buddha yaprağı toplamayı becerdim. Becerdim diyorum,çünkü bu yapraklara sahip olmak isteyen sadece ben değildim. Önümde oturan monk bu çabamı fark etmiş olacak ki bana düzgün bir buddha yaprağı hediye etti. Otururken sağ karşımda tekerlikli sandalye dikkatimi çekti.

Bu yaşlı adam geçen sene Dalai Lama Teaching’te, Holiness’i giriş ve çıkışta sürekli gözleyen yaşlı amcaydı. Mavi gözleri beyaz saç ve sakalı vardı. Buradayken üstü başı biraz kirlenmişti. Amca ölmeden önce aydınlanmak adına bütün kutsal yerleri gezip kutsal olan herkesle tanışmaya niyetlenmiş olmalıydı. Saatimi kontrol ettim derse yetişmek için 35 dakikam vardı. Yavaş yavaş çıkışa doğru ilerlemek iyi olur diye düşündüm. Ve yürümeye başladım, tam tekerlekli sandalyeki yaşlı amcanın önünden geçiyorum ki bana kalkmak istiyorum dediğini duydum. Önce şaşırdım. Etrafıma bakındım. Evet bu talep bana yapılmıştı. Amcayı ayağa kaldırmaya çalıştım ama tek başıma yapamıyordum. Yanımdan geçen Avrupalı iki genç çocuktan biri yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. Ve birlikte yaşlı amcayı ayağa kaldırdık. Bu sefer yaşlı amca tuvalete gitmek istiyorum dedi. Hoppala.. derse geç kalacaktım. Ama tam da Buddha tree’nin önünde herkese dua edip de sonra da yardım isteyene yardım etmemek olmazdı. Her olanın bir anlamı var dedim ve tuvaletin yukarıda manastırın girişinde olduğunu öğrendim. Yaşlı amcayı tekerlekli sandalyesine oturttuktan sonra onu itmeye başladım. Bu arada tekrar bir şeyler söylediğini duydum. Ağız kısmına doğru eğildiğimde yanında duran monkunda gelmesini istediğini söyledi. Yanındaki monkta manastıra gelen kişilerden donation kabul eden monklardandı. Ve yaşlı adamı ona teslim edebilirdim. Monka bir miktar para verdikten sonra tam yanlarından ayrılacaktım ki yaşlı amca arabayı benim sürmemi istediğini söyledi. Hoppala çattık diye düşünüyordum ki tekrar bulunduğum yeri kendime hatırlattım. Adam yardım talep ediyor ise yardım etmeliydim. Ve birlikte tuvalete gittik. Tuvaletin girişinde tekerlikli sandalyeyi monka bıraktım. Bizim yaşlı amca tuvalete kadar dayanamadı ve monkun yardımıyla duvarın kenarına tuvaletini yapıverdi. Sonra ne mi oldu ? sonrasında tekerlekli sandalyeye tekrar oturma ritüelimiz başladı. Yaşlı amca her şeyi santim santim hesaplıyordu. Sandalyede oturduğu bölümdeki yastığın konumu, koltuk değneği, su şisesi ve elmasının nerede duracağı, sandalyenin hangi yönde duracağı gibi bir sürü ince detaylar sonrasında 3 oturma teşebbüsünün sonuncusunda içine sinmiş olmalıydı ki şimdi tamam dedi. 3 kere slow motion tekerlekli sandalyeye oturma ritüelini yaparken sabır konusunda gerçekten sınandığıma inandım. Dersin başlamasına 7 dakika vardı. Hemen acele edersem 3-4 dakika gecikme ile root int.’e varmış olabilirdim. Yaşlı amcaya derse yetişmem gerektiğini söyledim. O da bana ismimim ne olduğu, nereli olduğum, buraya nasıl geldiğim gibi sorular sormaya başladı. Sabırla hepsini yanıtladım. Ve sonra artık gitmek istediğimi söyledim. Ve monka biraz daha para verip onu Buddha tree’nin bulunduğu yere yaşlı adamı götürmesini rica ettim. Amma velakin bizim yaşlı amca illa kendisini, benim götürmemi istiyordu. Hadi Sibel, madem amca istiyor yapmalısın diyordu. Diğer ses ise geç kalırsan hocana büyük saygısızlık yapmış olursun diyordu. Hem bu derslerin sonunda aydınlanma ihtimalim vardı ve bu durumda sadece bu yaşlı amcaya değil diğer tüm insanlara yardım etmiş olabilecektim gibi küçük hesap yapıp bağrıma taş basarak derse yetişmem gerektiğini söyleyerek monka biraz daha para verdikten sonra hızla oradan ayrıldım. Hızla gidebilmek için motor rikşa kiraladım. Sınıfa geldiğinde hocanın henüz gelmediğini gördüm ve rahatladım. Ter içindeydim. Ve hoca ben geldikten bir dakika sonra içeri girdi. Zamanlamam harikaydı.
Dersin başında hocamız günün önemine istinaden Buddha’nın aydınlandıktan sonra etrafındaki insanlara öğrettiği 4 noble truth öğretisini bizimle paylaştı. Bugün öğleden sonraki dersimiz Mahabodhi temple’daki Boddhi ağacının tam karşısında yapılacak “ Guru Puja” sebebiyle yapılmayacaktı. Geshe Ven. Ngawang Sonam isteyenlerin Guru Puja’ya katılabileceğini söyledi. Ve tabii ki ben puja’ya gitmeyi seçtim.

Sınıftan puja’ya katılan bir ben, bir de Bodhgaya ‘da yaşayan İspanyol dostum vardık. Diğerleri ise Kurs koordinatörü, root inst manager’ı David , buradaki residencelardan Fransız bir hanım ve diğer monklar ile Lamalardı. Güzel bir Guru Pujasından sonra arınmış olarak root int.’ne geri döndük. Akşam 7 gibi tekrar Mahabodhi temple’a Light Offering ritueli için gidecektik. Bu gece Light Offering ritüelinin son gecesiydi. Puja’dan sonra odama geldim ve yazılarımı yazdım. Akşam 7’de tekrar Mahabodhi temple’daydım.

Jimi, David, kliniğin doktorlarından Judy ve Ahmet, daimi residencelarından Fransız Ms Liu ve eğitimde yan tarafımda oturan ispanyol dostum ile birlikte Light Offering praying ile akşamın önemine istinaden Mutiply Mantra, King of Prayers, Long life mantra , Lama tsong Khapa’s teaching mantralarını okuduk. Etraf sivrisinek kaynıyordu, bu sefer hazırlıklıydım yanımda çorap getirmiştim:) Duaları okurken çoraplarımı giydim
Bugün tam 3 kez bu temple uğrayıp herkes için dua etmiş oldum. Hem dolunay hem de Buddha’nın aydınlanmış olduğu gün olması sebebiyle bu duaların yerine ulaşmış olduğunu düşünüyorum.
Sevgiler

Mind and 51 Mental Factor

Eğitimin 2.nci günü . Sabah saat 6:30’da meditasyon yapmak için Gompa’ya ( içerisinde Buddha, Tara gibi kutsal figürlerin bulunduğu sınıf) uğradım. Benimle birlikte aynı saatte meditasyon yapmak için İsviçreli dostumda gelmişti. İsviçreli dostumun kanser hastalığı varmış. Son etap tedavisinden sonra Hindistan’a doğru hem dış hem de iç yolculuğuna çıkmış. Buradan sonra Darjeleng’e gitmeyi düşünüyormuş. Birlikte meditasyon yaptıktan sonra kahvaltıya gittik. Kahvaltından sonra 2.dersimiz başlamıştı. Geshe Ven. Ngawang Sonam çok disiplinliydi. O anlatırken illa bizim de not almamızı istiyordu. Anlattıkları başta uçuşuyormuş gibi görünüyor ama sonra hepsini o kadar güzel toparlıyordu ki ağzımız açık kalıyordu. Bugünkü dersimizde zihnin dışarıyı algılamasına dair çeşitli tür ve örnekleri ile inceledik. Akşam üstü ise yine meditasyon dersimiz vardıGeshe Ven. Ngawang Sonam Meditasyon dersinde kısa bir açıklama yaptıktan sonra konsantrasyonun öneminden bahsetti. Bilirsiniz bazen bir şeye niyetlenir ama üzerinden bir sürü zaman geçer ancak niyetiniz halen yerinde sayıyordur. Bunun sebeplerinden biri sürekli zihninizde uçuşan düşünceler sebebiyle niyetinize tam olarak odaklanamamanızdır. Bu durumda niyetinize odaklanma halini size single point meditasyon tekniği kazandırabilir.
Bugünkü tüm dersimizi bitirdikten sonra Kurs direktörü Jimi ile birlikte Light Offering duasını yapmak üzere Mahabodhi temple’ına gittik. Bugün Light offering’e ikimizden başka katılan olmamıştı. Işıklar içindeki Mahabodhi temple’ı bu akşamda yine çok muhteşemdi. Herkes sürekli dua ediyordu. Dua sesleri ve ışıklar içindeki Mahabodhi temple’ın büyüleyici görüntüsü insanı bir hoş yapıyordu. Jimi ile light offering rituelimizi tamamladıktan sonra root inst. geri döndük
Şimdilik Hoşcakalın.

Bodhgaya Günlerim


15.Martta öğlen saat 14:10’de tren ile Delhi’den Gaya’ya doğru hareket ettim. Yeni Delhi istasyonunda Gaya trenini beklerken tanıştığım Çinli dostum Song, trenin Gaya’ya gelmesine yakın benim kompartımana geldi. Ve birlikte Gaya’ya varana kadar sohbet ettik. Song biraz heyecanlı bir tipti. Hindistan’da başına kötü şeyler gelebilir endişesi içindeydi. O da benim gibi Dalai Lama’nın 14-15 Marttaki eğitimine katılmıştı. Dalai Lama’nın onlar için çok önemli olduğunu, Dalai Lama’nın bir gün Çin’e gelmesini beklediklerini söyledi. Ayrıca Dharamshala’da eğitim sırasında onunla birlikte 5 çinli daha olduğunu içlerinden ikisinin, çin hükümeti ajanlarının manastır içindeki kameralar aracılığıyla onları tesbit edebilecekleri endişesi ile eğitime katılmadıklarını ekledi. Geçen sene bir sürü Çinlinin Dalai Lama’nın eğitimine katıldığını söylediğimde ise onların da casus olabileceğini söyledi. Anlaşılan Çin hükümeti Dalai Lama’nın yarattığı ve yaratacağı etkiden bayağı tedirgindi. Sadece Tibetlileri değil kendi halkını da tedirgin ediyordu. Song, ayrıca hükümetin sürekli izleme politikaları sebebiyle rahatça seyahat edemediğini, ancak Çin ile ilişkileri iyi olan ülkelere rahatça gidebildiklerini söyledi. Song sayesinde Çin’in başka bir tarafını keşfetmiştim.
Gaya’ya indiğimizde Bodhgaya’ya gidebilmek için kendimize rikşa kiraladık.

Bodhgaya’da bir sürü ülkeye ait manastır inşa edilmişti. Aynı göller bölgesi gibi burası da manastırlar bölgesi gibiydi. Song’a Bodhgaya’da kalacak bir hotel ayarladıktan sonra Song ile vedalaştık ve ben de Bodhgaya’da kalacağım yer olan Root İnstitutesine doğru yol aldım.
Root İnstitute beklediğimden küçüktü. Kaydımı yaptırdıktan sonra resepsiyondan sorumlu Anna bana odama gösterdi. Maalesef odamın anahtarını yanında getirmeyi unutmuştu. Anna’nın odamın anahtarını getirmesini beklerken bordo renkli kıyafeti ile bir monk göründü. Yüzü yabancı gelmiyordu. Benim odaya doğru ilerledi ve kapıyı açmaya başladı. Anna odamın anahtarını bu monka verdi diye düşündüm. Odaya doğru yaklaştım. O da bana kibarca bu odanın kendisine ait olduğunu ve belki de karşı odanın bana ait olabileceğini söyledi. Özür dilemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Monk’un arkasından bir Tibetli kocaman bir bavulla geldi. Bavulu monkun odasına doğru götürdü. Birden bende şimşek çaktı. Az daha aynı odayı paylaşacağımız monk, Mind and Mental Factor eğitimini verecek olan monktu. Fena şekilde pot kırmıştım. Bir müddet daha Anna’yı bekledikten sonra resepsiyona gidip Anna’ya bakmaya karar verdim. Merdivenlerden aşağıya inerken sonradan İspanyol olduğunu öğreneceğim genç bir bey Tara kısmındaki odamı göstermek için geldiğini söyledi. Durum gittikçe enteresanlaşmıştı. Gerçekten Tara bölümüne gideceksem Anna niye beni buraya getirmişti. Spirituel yerlere geldiğinizde kayıt, resepsiyon ve koordinator pozisyonunda gönüllü çalışan batılı ile karşılaştığınızda üstlerine pek gitmemenizi tavsiye ederim. Benim gibi her ne olur ise sineye çekin. Spirituel bir merkezde böyle şeyler olmaz demeyin maalesef oluyor. Sonuç olarak Tara bölümündeki 12 numaralı odaya yerleştim. Odam tam istediğim gibi özel banyolu tek kişilik bir odaydı. Genelde bu tür merkezlere geldiğinizde sürecin bir parçası olarak birkaç kişiyi aynı odaya koymayı amaç edinmişler. Ben şu an için şanslı konumdaydım basit ama güzel bir odam vardı. Hatta bir de çalışma masam. O gün öğlen 14:30 gibi eğitim başladı. Hocamız Geshe Ven. Ngawang Sonam herkes ile tek tek tanışmak istedi. Bana geldiğinde seni biliyorum Türkiye’den dedi. Evet deyip gülümsemekten başka yapacak bir şey yoktu. O gün genel anlamda kurs süresince neler yapacağımızı hangi konuları işleyeceğimizi anlattıktan sonra akşam üstü 16:45 te dersi bitirdi. Günde 2,5 saatten oluşan 2 ayrı eğitim yapacaktı. İstersek meditasyonda yaptıracaktı.
Bu eğitim bu senenin son eğitimiydi. Havalar bayağı sıcaklaşmıştı. Mart ayında böyle ise ileriki aylarda kimbilir burası nasıl olurdu. Gündüz sabahtan akşama kadar kara sinekler, akşam üstünden itibaren ise sivrisinekler kol geziyordu. Sivrisinek kovucu getirmemekle aptallık etmiştim. Sivrisinekleri öldürmememiz isteniyordu. Root institutisi kapısından girer girmez sivrisinekleri öldürmeme dışında uymanız gereken 4 ayrı kural daha vardı. Sexual akitivitelerde bulunmayacak, hırsızlık yapmayacak, alkol ve sigara kullanmayacaktınız. Odalarda sivrisinekleden korunmak için tülden cibinlikler vardı.

Gelelim Bodhgaya’nın önemine. Burası başta da yazdığım gibi çeşitli ülkelerin manastırlarının olduğu kutsal bir yer. Buddha’nın altında meditasyon yaparken aydınlandığı meşhur Buddha ağacı buradaki Mahabodhi temple’ı içinde yer alıyor. Bu kadar kutsal bir yer olması yanında çok fakir ve pis bir yer. Burada dua etmek, normal zamanda yapılan duadan 3 kez daha etkiliymiş.
Tibetlilerin yeni yıl Losar kutlamaları, Buddhanın aydınlandığu mart ayı dolunayına denk geliyor. Tibetliler hem yeni yıllarını hem de Buddha’nın aydınlanmasını kutluyorlar. Her sene bu dönemde bir sürü Budist monk ve Budist halk Mahabodhi temple’ına akın ediyormuş. Kutlama ve dua etmeler dolunaydan 15 gün önce başlıyormuş. Bu 15 günlük periyoda dua etmek ve chanting yapmak çok makbulmuş. Ayrıca son gün yani 19 Mart dolunayın olduğu gece ise en özel gece oluyormuş.

17.Mart akşamı Root Inst. Eğtim koordinatörü Jimi, İspanyol çift ve Amerikalı Mark ile birlikte Mahabodhi temple’a gittik. Gece ışıkları altında büyük stupayı görmek çok güzeldi ve burası gerçekten de kutsal bir yerdi. Giriş kısmında durup gözlerimi kapattığımda tam başımın üstünde tepe çakramda enerji yoğunluğunu anında hissedebildim. Çok odaklanmama gerek bile kalmadı. Öyle bir enerji ki insanı yere çiviliyordu adeta.
Stupanın etrafında döndükten sonra 12 gündür sürekli yaptıkları Light Offering Praying seramonisine başladık. Bana da bir dua kitabı verdiler. Onlara eşlik etmeye başladım. Manastır içinde bir sürü dua eden insan ve karşımda Buddha’nın aydınlandığı Buddha ağacı yer alıyordu. Tabii sivrisinekleri de unutmamak lazım. Bir sürü monk telden yapılmış çadırlar içinde dua etmeyi tercih etmişlerdi ki sivrisineklere karşı iyi bir savunma yöntemiydi. Ben ise önümdeki görüntüden o kadar çok etkilenmiştim ki sivrisinekleri hissedemiyordum bile. Duamızı bitirdikten sonra Root inst.’den kendileri adına ‘’Light Offering’’ yapılmasını talep edenlerin isimlerini listeden okuduk . Yılın bu zamanına özel bir sürü kişi root int. yetkililerinden ‘’Light Offering’’ yapması için talepte bulunuyormuş.

İstersiniz seneye siz de talepte bulunabilirsiniz.  Hem aileniz için dua okunmuş olur hep de birilerine yardım etmiş olursunuz. Root int. içinde eğitim bölümü dışında Bodhgaya’daki fakir halka ücretsiz hizmet veren bir klinik ve şu an sayısı 10 olan aidsli çocuğun bakımını ( Tara Children Projesi) üstlenmiş durumdalar. Her ay 30 usd ödeyerek bir aidsli çocuğun daha root inst. tarafından bakımının üstlenilmesine yardımcı olarabilirsiniz. Aklınızda bulunsun kimbilir…. İleride lazım olur.
Light offering rituelinden sonra gruptakiler manastırın etrafında 3 kez kora yapmaya karar verdiler. Ben ise bir an evvel içerisinde Buddha heykelinin olduğu bölüme gittim. Hem kendim hem de tüm sevdiklerim için dua ettim.
Ruhsal olarak tatmin olmuş bir şekilde manastırdan ayrıldım. Odama gittiğimde kendimi çok iyi hissediyordum. Sivrisinekler ve bu sıcağa rağmen iyi ki buraya gelmişim diye düşündüm. Yarın da en çok istediğim konu “ Mind and 51 Mental Factor” üzerine çalışacaktım. Her şey çok iyiydi. Çok şanslıyım diye düşündüm
Sevgiler