27 Nisan 2011 Çarşamba

Udaipur ,The romantik city



27 Mart günü her zamanki gibi erkeden kalktım ve dışarıya çıktım. Kaldığım guest house’tan çıktıkan sonra bir ne göreyim sokaklar bomboş.. “Hay Allah bu saatte kimsenin olmadığını unutmuştum” diye geçirdim içimden. Yapacak bir şey yoktu. Yarın sabah kalkınca biraz kitap okuyup daha geç dışarıya çıkmaya karar verdim. Biraz yürüdükten sonra bugün gitmeyi planladığım Hotel Lake Pichola’da güzel bir kahvaltı yaptım. Restauranta girdiğimde benimle birlikte bir masa daha vardı. Sabahın erken saatlerinde Udaipur’da yaşam yoktu. Kahvaltıdan sonra nehrin diğer yakasında biraz daha dolaştım. Sonra Munson sarayı ile Shilpgram köyüne gitmek için motor rikşa ile anlaştım. Rikşa şöförü şöförlük yanında bana çevreyi tanıtıyor yani bir de rehberlik yapıyordu. Ooh ohh dedim içimden çok şanslıyım.
Munson sarayının girişine geldiğimizde, bizi bir sürpriz bekliyordu. Beni sarayın bulunduğu tepeye çıkartacak arabanın henüz gelmediğini söylediler. Munson Sarayı şehrin en tepesinde ormanlık alanın içindeydi. Benim rikşa şöförü yukarı çıkabilmek için neler yapılacağı konusunda kapıdaki adamla konuştu. Aralarında aldıkları karara göre bilet kesen adamın motosikletini benim rikşa şöförü kullanacak ve beni Munson sarayının olduğu tepeye çıkartacaktı.

Tepeye kendi kaynaklarımızla çıkıyor olmamıza rağmen yukarı çıkış araba parasını ödemem konusunda ısrar ediyorlardı. Tamam ne yapalım dedim buraya kadar geldik, benim rikşa şöförü hem fikir ise araba ile yukarı çıkış ücretini de ödemekten başka çaremiz yoktu. Ve motosiklet ile Muson sarayına doğru yol aldık. Saray, City Palace’e göre çok küçüktü. Yalnız buradan Udaipur’u 360 derece görünüyordu. Munson sarayını gezdikten sonra Shilgram köyüne doğru yola çıktık. Burası örnek bir köydü. Rajastan, Gujarat, Goa ve Maharashta bölgelerinde evlerden örnekler inşa edilmişti. Köyü gezmek için burada da bir rehber kiraladım. Rehber daha önce öğretmen olan bilgili bir beydi. Burada hem rehberlik yaparak para kazanıyor hem de bu bölgedeki fakir halkın çocuklarını eğitiyordu. İlk olarak Rajastan evini gezdik.

Evin etrafı özel rüzgara karşı korumalı topraktan yapılmış duvarla çevrilmişti. Duvarla çevrili alan içinde oturma odası, yatak odası, mutfak ve banyo için ayrı ayrı evler yer alıyordu. Evin dışında ise küçük bir temple’da inşa etmişlerdi. İnek pisliği, toprak ve otun su ile karıştırılarak bahçe duvarları inşa edilmişti. Bu alışım, insanları hem sivrisineklerden hem de sıcaktan koruyormuş. Bir sonraki örnek ev Gujarat’a aitti.

Gujarat Mamatma Gandhi’nin doğduğu şehirdi. Rehberin söylediğine göre Gujarat’ta yaşayanların eğitim düzeyi diğer bölgelere göre daha gelişmişmiş. Bu bölgede yaşayan halk sadece büyük bir odası olan evde yaşıyorlarmuş. Bu tek oda içinde mutfak, oturma odası, yatak odası yer alıyordu. Çocuklardan biri evlenince aynı evin yanına bir ev daha inşa ediyorlarmış. Mutfak dolapları ile giyecek dolapları da aynı şekilde odanın duvarında sıralanmışlardı. Evin duvarına bir sürü kırık ayna parçaları yapıştırılmıştı. Bembeyaz duvarlar bir sürü minik ayna ile süslenmişti. Duvarlardaki aynalar mum ve gaz yağı ile ışıkla aydınlatma yapıldığında ışığın her tarafa yayılmasını sağlıyor hem de duvara güzel bir görünüm veriyordu. Aynaları duvarlara yapıştırmalarının ayrı bir nedeni de Şeytan eve girince aynalar aracılığıyla kendi yüzünü fark edecek ve orada daha fazla kalmak istemeyecekti.
Gujarat bölgesindeki evden sonra Goa bölgesine ait eve geldik.

Goa evleri de mutfak, yatak odası ve oturma odası olmak üzere 3 ayrı odadan oluşuyordu. En son gittiğimiz ev ise Maharashta bölgesine aitti. Maharshta bölgesi genelde dağlık bir bölgeymiş, iklim şartları sebebiyle evler çabuk bozulduğundan bulabilecekleri saz ve otlar gibi en ucuz malzemeleri kullanarak evleri inşa ediyorlarmış.
Shilpgram’ı gezdikten sonra Udaipur’un şehir merkezine gittik. Jagdish Temple’a uğrayıp Ganesh’e dua ettikten sonra dün gittiğim cafeye tekrar gidip Darjeleeng çayı içmeye karar verdim. Burada benim gibi gezmeye gelmiş İngiliz bir adamla lafladık. O da yılın 6 ayı Londra’da diğer altı ayı ise Hindistan’da geçiriyormuş. Daha bir müddet daha buradaymış. Her sene Londra’da bir ev alıyor içini dekore ettikten sonra satıyormuş. Kazandığı para ile de Hindistan’ı geziyormuş. Çoğunlukla Rishikish’e gidiyormuş. Rishikish’i görmüştüm. Güzel bir yerdi ama uzun süre kalınabilirmiydi bilmiyorum. Bu fikrimi paylaştığımda Rishikedh’te yaşayan arkadaşları olduğunu söyledi. İşte şimdi Rishikesh’te kalma olayı anlamlı hale gelmişti.
O gün akşam kaldığım guest house çok yakın olan Natural View isimli restauranta gittim. Pichola nehrine bakan güzel bir manzarası vardı. Kendime sizzler ısmarlayıp afiyetle yedim. Sizzler buharda pişirilmiş sebze yemeği. Servis yapılırken adeta pişmeye devam ediyormuş gibi çıtır çıtır ses çıkartarak getiriliyor. Çıkardığı ses ile restauranta yemeğe gelenlerin bayağı ilgini çekti diyebilirim.
Yemekten sonra fazla dolanmadan kaldığım guest house’a gidip uyudum. Bugün çok yorulmuşum gibi geldi,güzel bir uyku iyi gelecekti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder