27 Nisan 2011 Çarşamba

Mingalabar ( Merhaba)


19 şubat sabahı erkenden uçak ile Thailand’dan Burma/Mynmar’a hareket ettik. Mynmar İnternational Havalimanına indiğimizde saat 8:05’di. Mynmar gümrüğünden geçtikten sonra buradaki rehberimiz Thet Thet ile buluştuk. Mynmar’da grubumuza 4 kişi daha ilave oldu. İçlerinden ikisi Hintli anne ve kızıydı. Anne olan 84 yaşındaydı ve üniversitede Sankritçe dil dersi veriyordu. Böyle bir teyze ile birlikte seyahat etmek bizim için ayrıcalıktı. Diğer iki kişi ise Bianca ve Julia’ydı. Julia, Bangkok’ta yaşıyordu. Bianca ise gönüllü olarak kızıl haçta çalışıyordu.
Yangon şehrindeki ilk durağımız Chanmyang Myaing meditasyon merkeziydi. Daimi rehberimiz Jeff , Burma’da yaşadığı yıllarda bu merkezde bulunmuştu. Merkeze geldiğimizde bizi Jeff’in Mynmar’da kaldığı sürece tanıştığı İsviçreli Nun ( Rahibe) Ariya Nani karşıladı. O zamandan beri Nun Ariya burada yaşamına devam etmişti. Şimdi buranın baş rahibi yani meditasyon merkezinin yöneticisi Sayadaw’ ya tercümanlık yapıyor veya talep gelir ise Budist öğretiler ile meta meditasyonunu paylaşmak üzere çeşitli gruplara hizmet veriyordu. Metta meditasyonu loving-kindness konusunda ilgilenen herkesin katılabileceği bir rituel. Bu çalışmayı ilk olarak 2007 yılında Jeff Oliver ile yapmıştım. İçinizdeki koşulsuz sevgiyi su yüzüne çıkarmanıza yardımcı olan ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan güzel bir çalışma, herkese tavsiye ederim. Artık Türkiye’de de yapılıyor. Ayağınıza gelen bu şanstan faydalanın. Vipassana içinize dönme metodlarından biri ki içine dönme işine bugün tasavvuf, budizm ve diğer dinlerde de çok önem veriliyor. Aydınlanmanın yolu içe dönmeden yani kendini tanımadan geçiyor.
Nun Ariya, merkezin yöneticisi Sayadaw ile tanışacağımız özel odaya bizi aldı. Rehberimiz Jeff, Sayadaw ile karşılaştığımızda Buddha ‘yı gördüğümüzde yapmamız istenen hareketi yapmamız konusunda bizi uyardı, istemeyenlerin de yapmasının zorunlu olmadığını da ekledi. Bu özel saygı hareketi, bir şeye tapınıyormuşsunuz gibi bir hareketti. (Budist öğretilerinde, bu saygı duruşu kişiye değil Buddha’nın öğretilerini insanlar ile paylaştığı için öğretilere duyulan saygıyı temsil ediyor. ) Hep birlikte bu özel saygı hareketi yaparak Sayadaw’ı karşıladık. Sayadaw, öncelikle bizim ne kadar süreyle meditasyon yaptığımızı sordu ve istersek Mynmar’da kaldığımız 5 gün boyunca merkezde kalıp vipassana meditasyonunu deneyimleyebileceğimizi söyledi. Sonra bizim için hazırladığı kısa teaching’e başladı. Sayadaw, Budist öğretiler arasından “mutlu olmanın yolları” konusunu bizimle paylaşmayı seçmişti. Keyifle bu öğretiyi dinledik.

Rehberimiz Jeff, merkezin o günkü öğlen yemeğini finanse etmeye karar vermişti. Yemek salonuna gittiğimizde bizi Sayadaw ile Nun Ariya karşıladı. Ve bizi monkların yemek yedikleri bölüme götürdüler. Yemekhane’de 3 ayrı bölüm vardı. Hoca monkların yemek yediği bölüm, merkeze gelen ziyaretçi ve nunların yemek yediği bölüm ve mutfak kısmı. Monkların yemek yediği bölümde yemek masaları yer sofrası şeklindeydi. Sayadaw en baştaki yuvarlak masada oturdu ve hepimizin diğer masalara oturmasını birazdan tüm masalara ayrı ayrı uğrayacağını söyledi. Budizm adetine göre monklar kendilerine offer edilmedikçe yemek yiyemiyorlardı. Bunun içinde her bir masadaki yiyecekleri tek tek Sayadaw’ya sunmamız gerekiyordu. Sayadaw tek tek her birimizin masasına geldi ve biz de onunla birlikte yuvarlak masayı kaldırıp sanki ona sunuyormuş gibi yaptık. Yiyecek sunma ritüeli bitince merkezdeki çalışanlar, ziyaretçiler ile nunların bulunduğu alana gittik. Onlar için de yiyecek sunuş ritüelini yapmamız isteniyordu. Biz hoca monklara yiyecek sunma ritüelini yaparken merkez ziyaretçileri, monk, nun ve merkez çalışanları da sıraya girmişlerdi. Diğer bölüme geçip önümüzden sırayla geçen nun ve merkezdeki ziyaretçilerin ellerindeki kaplara pilavları koyduk. Çok dokunaklı bir sahneydi. Gözlerimden birkaç damla yaş döküldü. “Yapma Sibel yaa burada da ağlanır mı” diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama sanırım aynı durumda olan sadece ben değildim. İçimizdeki bazıları da cömertlik ve sevginin yarattığı yüksek frekanstan çoşarak gözlerinden yaşların akmasına izin vermişti.

Yiyecek sunma ritüeli tamamlandıktan sonra bizim için ayırdıkları bölümde onlarla birlikte sessizce yemek yedik. Burada her şey meditasyon halinde yani farkındalıkla yapılıyordu. Yemekte dahi kimse birbiri ile konuşup zihnini dağıtmıyordu. Yemekhane bölümünde çalışanlar habire sürekli değişik yemekler getiriyorlardı. Zengin bir vegateryan menüsü hazırlamışlardı. Kuş sütü ve bir de et eksikti diyebilirim. Orada içlerindeki sevgiyi hissedip tüm insanlara yaymak için kendilerini geliştirmek adına bir sürü zahmet ve zor şartlara dayanan insanlarla bir süre dahi olsa zaman geçirmek bizim için bir onurdu. Dünyanın bu bölümünde bu şartlarda güzel insanlarla birlikte olma deneyimi bizlere yaşattıkları için Sevgili Jeff Oliver , Pınar ve Kubilay’a çok teşekkür ediyorum.
Öğleden sonra hep birlikte Nun Ariya ile birlikte çevre köyleri gezdik. Bazıları evlerinin giriş kısmını bakkal haline getirmiş bir şeyler satıyordu. Bazıları evinin bahçesinde çocuklarını yıkıyordu. Evleri direklerin üzerine oturtulmuş bambu ve ağaç dallarından yapılmış çatıları vardı. Maxımum 2 odalıydı. Banyoları ise dışarıdaydı. Büyükler üstlerinde kıyafetlerle dışarıda yıkanıyor. Sadece çocuklar çıplak banyo keyfini yaşıyorlardı.
Bazıları ise evinin önünde rahat bir koltuğa oturmuş gözlerini dinlendiriyordu. Bizi gören köy halkı önce bakıyor. Biz onlara gülümsemeye başlayınca onlar da bize gülümsüyordu. Hatta el sallayanlar da oluyordu. Biz onlara, onlarda bize enteresan gelmiştik. O yoksul ve basit hayatlarında ( ki bu tanımın tamamen benim bakış açım olduğunu hatırlatırım) mutlulukla gülümsüyorlardı. Yolumuzun üzerinde ilk uğradığımız yer Jeff oliver’in son hocası Ashın Tejanıya’nın manastırıydı. Bu manastırın ismi Shew OO Min Dhamma Sukha Forest Centre’dı. Buradaki yapılan vipassana meditasyonu alışılmışın dışında, daha modern bir yapıya otutturulmuştu. Vipassana’daki etikenlendirme metodunu tamamen kaldırıyor, odaklanma ve konsantrasyon yerine zihnin akışını izleme konusunda insanları yönlendiriyorlardı. Burada batı ve doğudan gelen bir çok meditator yani yogi vardı. Burada Budizm’in Theravada Tradition’ı takip ediliyordu. Geçen yaz Tibet ve Hindistan’da Mahayana Tradition’ı ile tanışmıştım. Rehberimiz Jeff’e bu ikisi arasındaki farkı sorduğumda; .Theravada ’nın Mahayana’ya göre daha sıkı kuralları olduğunu, buradaki öğretilerde motivasyon kaynağının insanların önce kendilerini geliştirmesi olduğunu, Mahayana’da ise evrendeki diğer canlıların hayrına olacak şekilde kendini geliştirmenin motivasyon kaynağı olduğunu açıkladı. Ancak sonuç olarak ikisinin de gittiği nokta aynıydı. Yani iyi insan olmak ve mutlu olmak. Dalai Lama’da bir konuşmasında benzer şeyi söylemişti. Tüm bu öğretilerin kaynağı Buddha öğretileriydi. Evet method olarak farklı olabilirlerdi. Bunun sebebi insanların farklı olması ve her kişinin kendi özelliği ve karakterine uygun olanı seçebilmesi içindi.

Shew OO Min Dhamma Sukha Forest Centre’ı gezdikten sonra Ashın Tejanıya’nın hazır olduğunu haber verdiler ve hep birlikte onun kaldığı yere gittik. Ashın Tejanıya, bir gün önce Malezya’ya gitmesi gerekiyormuş. Fakat bir şekilde bir şey olmuş ve eğitim iptal olmuş. Böylece kısa bir süre olsa da onunla sohbet etme imkanını bulduk. Ashın Tejanıya, belki bir noktaya odaklanma veya etiketleme yaparak zihni sakinleştirmeyi amaçlayan klasik meditasyon yerine hayatın her anında farkın olmayı savunuyordu. Farkındalığı yüksek bir insandı. Çok rahattı. Şimdi bu insanlar uzaktan gelmiş onlara nasıl faydalı olabilirim endişesi yerine ( bu biraz benim endişem sanırım!!!) ona ne sormak istediğimizi sordu. Bu bakış açısı dahi başlı başına bir öğretiydi. İki dakikalık bir konuşma ve bu konuşmanın arkasında durup bizim sorularımızı beklemesi gerçekten büyük bir gücün deliliydi. Gruptan birkaç kişinin sorularını yanıtlarken sadece sorulan sorunun yanıtını veriyordu. Sorduğun soru ile bağlantılı şu var şunu da anlatayıp tarzında bir davranış şekli sergilemedi. Bu anlamda iyi bir satışçı değildi !!!!. İstediğiniz bu ama bende daha başka şeylerde var onlarla ilgilenmek ister misiniz demiyordu. Ve bu şekilde zaman zaman yaptığım bendeki satış modelini fark etmeme sebep oldu (amacım karşımdakine yardımcı olmak olsa dahi. !!!!!! ) Bunun için Ashın Tejanıya’ya çok teşekkür ediyorum.
Ashın Tejanıya ile olan küçük sohbetimizden sonra köy içindeki yürüyüşümüze devam ettik. Bundan sonraki ilk durağımız öksüz kız çocuklarının Nun olarak yetiştirildikleri ev oldu. Küçücük bina içinde 25 kız çocuğuna bakılıyor, Buddha öğretileri öğretiliyordu. 18 yaşlarına geldiklerinde ise Nun olarak devam etme veya etmeme konusunda seçim yapmaları isteniyordu. Hepsi çok tatlıydılar. Saçları traşlı olduğundan kız olduklarını giysilerinin renginden anlıyordunuz. Kız rahibeler pembe renkte bir örtü ile örtünüyorlardı. Hepsini teker teker kucaklamak istiyordu insan. Ama bunlar çocukta olsalar gerçekte hepsi birer rahibeydi. Buradan sonra farklı bir Nunnery’e gittik. Buradaki şartlar biraz daha zorluydu. Onlarla da sohbet ettikten sonra Sayadaw’ın merkezine geri döndük. Sayadaw, manastır içindeki kliniği bize göstermek istediğini söyledi. Belli ki bu klinikten gurur duyuyordu. Gülümseyerek bizi kliniğin olduğu yere götürdü. Derme çatma bir kulübeyi klinik haline getirmişlerdi. Girişte bir bekleme odası ile arkada 2 oda vardı. Arkadaki odaların birinde dişçi koltuğu ve lavabo diğer odada ise hastaların bakıldığı muayene odası vardı. Bugün 2 doktor gelmişti. Doktorların hiç birisi ücret almıyor gönüllü olarak hastalara bakıyorlardı. Yoksul halk hiç ücret ödemeden burada bakılıyordu.
Bu arada yolculuğun bu kısmında birkaç fire vermeye başladık. Bedeninde suyu azalan, midesini bozan 3 kişi vardı. Bu 3 kişi gün içindeki gezimizi katılamadılar.Merkezin dinleme odasında tüm gün boyunca dinlendiler. Allahtan grubumuzun içinde bir doktorumuz vardı. Sevgili Öznur hepsiyle tek tek ilgilendi.
Buradan ayrıldıktan sonra dosdoğru Yangon şehrindeki Yuzana isimli otelimize gittik. Çok yorgundum. Bu sabah Mynmar’a gelebilmek için saat 4:00 da kalmıştık ve şimdi saat 16:00 dı. Uykusuzluk ve sıcak birleşince insan bayağı zorlanıyordu.

Akşam saat 18:30 da hem Burma geleneksel dans gösterisinin yapıldığı hem de akşam yemeğimizi yiyeceğimiz yere gittik. Burma’da akşam yemeği 18:30 da yeniyordu. Akşam yemeğimiz Burma, hint, çin yemeklerinden oluşan zengin bir açık büfeydi ve biz yemek yerken yerel Burma efsanelerin dans ile anlatıldığı ritüeller sahnelenmeye başladı. Meşhur Kainari ve kainara duet dansını izledik. Kainari, bir kuştu ve 2 kuşun birbirleri ile olan düeti muhteşemdi. Ertesi gün sabah erkenden Myanmar’ın büyüleyici şehirlerinden Bagan’a uçacağımızdan otelimize gittik nasılsa Bagan ve Mandalay’ı gezdikten sonra meşhur Altın Pagodayı görmek için tekrar Yangon’a gelecektik.
Sevgiler
Burma Hakkında Birkaç Bilgi…
Burma 12.nci yy da kurulduğunda ve Mynmar olarak biliniyormuş. Mynmarlıların kökenlerinin Moğol olduğu söyleniyor. Mynmar 1853 yılında İngilizlerin egemenliği altına girmiş. 1948 yılında bağmsızlığını ilan ederek İngiltere’den ayrılmış. 1962 yılına kadar demokrasi ile yönetildikten sonra 1962 yılından sonra askeri cunta ile yönetilmeye başlamış. 1989’da Myanmar askeri cunta rejimi, ülkeye İngilizlerce konulmuş olan Burma veya Birmanya ismini Myanmar Birliği olarak değiştirmiştir. Birleşmiş Milletler 1989’da isim değişikliğini kabul etmiş ve ülkenin ismini "Union of Myanmar" şeklinde tanımıştır. Avrupa Birliği ise alternatif olarak “Burma / Myanmar” ismini kullanmaktadır. Halkın çoğu Budist.
Kaynak: Wikipedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder